8 Mayıs 2013 Çarşamba

Sanat / Politika



08 Mayıs 2013, 12:15
Sanat / Politika
Sanatın varoluş nedenleriyle politik mücadelenin gereği olan ‘taktikler’in çelişebileceği kavşaklar vardır. Neler mi? Sözgelimi: Uzlaşmalar. TDK Sözlüğü, “uzlaşmak, uzlaşmacılık, uzlaşmacı” sözleri için, “Aralarındaki düşünce ya da çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşma; çıkarlarından, düşüncelerinden ödünler vererek uzlaşma sağlama siyasası; uyuşma sağlayan, uzlaşmadan yana olan kimse” açıklamasını yaptıktan sonra şu örneği veriyor: “Uzlaşmacılar iyi bilmelidirler ki, verecekleri her ödün, onları yeni ödünler vermek zorunda bırakacaktır!” Aralarında sorun olanların, bir noktada buluşabilmek için karşılıklı ödünler vermeleri, politikada bir yöntem olabilir. Ödünün tek taraflı verilmesine ise “teslimiyet” deniyor. Sanatınsa uzlaşma aramak gibi ön hesaplara dayalı ölçüleri yoktur. Tek başına bir aykırılığı da seslendirip temsil edebilir.

Neler mi? Sözgelimi: Tedbir, Tedbirlilik. TDK Sözlüğü bu kavramlara da, “Önlem; önceden hazırlıklı davranan; önlemini zamanında alan” açıklamasını getiriyor. Gelebilecek ‘belaları’ önceden tartıp biçip, düşünüp hesaplayarak hazırlıklı hareket etmek olan tedbirlilik, politika için gerekli bir tutum olabilir. Yaratıcı emeğin, sanatın böyle bir ölçüsü, kaygısı, hesabı yoktur. Çünkü onun varlığıyla çelişir.

Neler mi? Sözgelimi: İtidal, mutedil olmak. Yani ılım, ılımlılık. TDK Sözlüğü ‘itidal’i, “İstek ve tutkularda ölçülü davranma erdemi, ölçülülük” olarak; ‘ılımlı’yı, “Aşırıya kaçmayan, ölçülü; aşırı görüşler arasında ortalama bir görüşü savunan” diye açıklıyor. Günlük politik yaşamdaki “mutedil, itidalli” eğilimlerin, yaratıcı emeğe uyarlanmasında, sanat adına sonuç hüsrandır. Yaratıcı emeğin duygusu böylesi saksılarda çiçek açmaz.

Neler mi? Sözgelimi: Fütur, uyumluluk,  demokratik merkeziyetçilik, çoğunluğun görüşüne katılmak.

Kavramlar çoğaltılabilir. Politik yaşamın bu türden ‘akla yatkın’ yaklaşımlarıyla kişiler, kadrolar, yığınlar denetim altına alınabilir, fakat sanat, yaratıcı emek ‘zapturapt’ altına alınamaz. Zapturapt altına alma, yani TDK Sözlüğünün açıklamasıyla, kendi güncel ve politik talepleri ölçüsünde ona (yani sanata, sanatçıya) “çekidüzen verme” işine kalkışanlar, bilerek ya da bilmeyerek insanlığın ufkunu karartırlar.

Sanat ve sanatçı aykırılığının törpülenmesi, gelişmenin törpülenmesi anlamına da gelebilir. Politikanın sanatı kendi  hizasında görmek istemesi, ileriye değil, geriye yöneliktir. Sözgelimi, politik örgütler ve politikacı ‘halkın dini inançlarına saygı’ ilkesiyle hareket edebilir. Fakat bu tutum, yaratıcı emek ve sanata ilke olarak dayatılamaz. Dayatmak, aykırı inançları olan ya da inançsız sanatçıya sus demektir. ‘İtaatli’ olmaya çağırmaktır ki, itaatin olduğu yerde sanat yoktur.

Güncel politik gelişmenin gereği de olmuş olsa, ‘alacağı, vereceği ödünlerin hesabı’ ile zorbanın masasında pazarlığa oturmak, ne sanatın matematiğine uyar, ne de sanatçının işidir. Onun kimliğinde ölçüye gelmezlik, fütursuzluk, itaatsizlik yatar. Yaratıcı emeğin bileğitaşlarından olan ‘aykırı düşme cesareti, yeniyi arama fantezileri’ sanatçıyı diğer insanlardan ayıran bir özelliktir. Kuşkusuz ki, gerçek sanatçı aykırılığı ‘fiyakasına bir aykırılık’ değildir, kişiliğiyle sanatı arasındaki uyumun bir yansımasıdır.

Akıllı politikacı, gerçek sanatçı tavrından hoşnuttur. Ona, ondan öğrenmek, onda derinleşmek için yaklaşır. Lenin’in sanata, sanatçıya yaklaşımı böyle olmuştur. Aptalının ise, sıfatı üstünde, terazisi aptallığa, zapturaptçılığa, komploculuğa, karalama ve yok saymacılığa ayarlıdır. Doğru politika,  politik gelişmeyle sanatın ‘güncel politik çıkarlara ayarı’nı değil, ‘hayatla bütünlüklü uyumu’nu arar. Açıktır ki, sanatın, hayatı insani olana doğru değiştirme özü, aynı işi yapmak isteyen devrimci politikanın da besin kaynağıdır.

________________________________________

Oscar Wilde:

“Sanat taklidin bittiği yerde başlar.”

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder