Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Meclis’teki yeni ‘Alkol Yasası’nın haberi gazetelerde “Alkol paketine hafız bütçesi” diye çıktı. Alkolden Diyanet’e ayrılan bütçeyi Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Yasa maddi olarak çok zor koşullarda olan Kuran kurslarına yardım amaçlıyor!” diye açıkladı. İktidarın “çok zor koşulları” ile insanlığın “çok zor koşulları” arasındaki şu devasa uzaklığa bak! Önümde bir torba dolusu mektup. Tümü zindanlardan. Bugün bu köşe, acının eğilip bükülmez onurlu çığlıklarına, Kandıra, Edirne, Tekirdağ, Sincan, Bakırköy, Kırıklar İzmir F Tipi zindanlarda çok zor koşullardaki insanlara, evlatlarımıza ait:
Tolga Bülbül: Mektubu, hücresinde ölüme terk edilen kanser hastası Mete Diş’in acısıyla çınlıyor. Bu insanlık suçunu duvarlar dışına duyurabilmek için arkadaşları Mete ile röportaj yapmışlar. Sakıncalı bulunup yasaklanmış. Adalet Bakanlığı Sakıncalı Mektup Değerlendirme Kurulu kararında, “Mektupta ceza infaz kurumlarına karşı olumsuz kamuoyu oluşturmaya yönelik ibareler bulunduğundan alıcısına gönderilmemesine oybirliğiyle karar verildi” deniyor. Tolga, “Mete terör suçlamasından yatıyor, yani ölebilir!” diyor, acının ve kahrın sesiyle.
Bedirhan Pamuk: “Zindanda olup da seslerini duyuramayan benim gibi sayısız hasta tutsak adına yazıyorum” diyor. Şu insanlık dışı oyuna bakın ki, Bedirhan, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” eylemi nedeniyle tutuklanmış. Terör suçuyla yargılanıyor. Öyle işkenceler anlatıyor ki, insanın insanlığından utanası gelir. “İlaçlarımızı vermemekten tutun da, tuvalet ihtiyacımızı bile işkence fırsatı biliyorlar, biz istediğimiz zaman götürürüz, senin istediğin zaman değil diye saatlerce bekletebiliyorlar” diyor.
Emrah Uygul: Zindanlarda 1350’nin üstünde ağır hasta var, son bir yıl içinde ağır hastalık nedeniyle 109 ölüm oldu. Birçoğu da ölüme gün sayıyor. Mete Diş bunlardan biri” diyor. Mektubuna, zindandan dışarı taşınan tabut deseni eklemiş! Mehmet Avcu: “Gencecik Mete Diş’in annesi, babası, kardeşi olduğunuzu düşünün!” diyor. Ali Teke, “Susmak onaylamaktır!” diyor. Burak Demirci, hücreden “Ben Mete Diş’im ölüyorum!” diye bir çığlığın desenini çizmiş. Cavit Yılmaz, “Seçim öncesi işkenceye sıfır tolerans diye kandırdılar. Mete’ye ölüm işkencesi uygulanıyor” diye yazmış. Ünal Çimen, “Hapishaneler zulüm merkezi”, Gökhan Kaya, “Zindanlardan çok mektup alsanız da kanıksamayın, çünkü zulmü kanıksamak kabullenmektir!”, Eser Morsümbül, “Fenalaştı, gardiyanı çağırdı gelen olmadı, kapıyı dövdü duyan olmadı, bayıldı bakan olmadı, Mete Diş ölüyor!”, Macit Şahinkaya, “Ölsek de zulme inat çoğalacağız!”, Erdem Hanoğlu, “Mete’nin şahsında tasarlanarak öldürülmek istenen insanlıktır, izin vermeyin!” diyor. Sincan Kadın Cezaevi’nden Seher Toksoy, “22 yıllık devlet memuruyum, bir anda yasadışı örgüt üyesi oldum, çünkü KESK üyesiyim, 1 Mayıs’a katıldım,
4+4+4‘e karşıyım, Alevi dernekle yürüdüm, hücrede olma sebebim bu!” diyor. Mehmet Erkan Özkan, 27 yıllık devlet memuru, aynı düzmece suçlamalarla Edirne F Tipi’nde yatıyor. Nazmiye Kaya da 27 yıllık memur. Şafak vakti evleri basıldığında 90 yaşını aşkın felçli anne ve babasının gözleri önünde maruz kaldığı hukuksuzluk ve gayri insaniliği anlatmış. İnsan hafızasının alacağı cinsten değil. Suçu mu? Kendi bilmiyor ama sanırım KESK üyesi olması! Rasim Özdemir ve Mehmet Akdemir Tutsaklara “on kitap sınırlaması”yla yaşadıkları tecrit içinde tecrit halini, “Kitaplarımız kara torbalara doldurulup götürüldü” diye anlatıyorlar.
Kandıra F Tipi’nden yazan Sercan Ahmet Arslan, operasyon haberlerini medyanın “DHKP-C’ye operasyon! 13 DHKP-C’li gözaltına alındı!” türü, polis ağzıyla verdiğinden yakınıyor. “DHKP-C’li olduklarını nereden biliyorlar da, böyle haber başlığı atıyorlar?” diye soruyor. Yanıtım şudur: Polis provokasyonuna maya sunan bu tür habercilik ne hukuk anlayışına ne ahlâka uygundur. Yazık ki zaman zaman ilerici yayınlar da bu tuzağa düşmektedir.
________________________________________________
Dörtlük
Işığı gözde çağır
Sözünü özde çağır
Yüreğin dağ rüzgârı
Acını közde çağır
Tolga Bülbül: Mektubu, hücresinde ölüme terk edilen kanser hastası Mete Diş’in acısıyla çınlıyor. Bu insanlık suçunu duvarlar dışına duyurabilmek için arkadaşları Mete ile röportaj yapmışlar. Sakıncalı bulunup yasaklanmış. Adalet Bakanlığı Sakıncalı Mektup Değerlendirme Kurulu kararında, “Mektupta ceza infaz kurumlarına karşı olumsuz kamuoyu oluşturmaya yönelik ibareler bulunduğundan alıcısına gönderilmemesine oybirliğiyle karar verildi” deniyor. Tolga, “Mete terör suçlamasından yatıyor, yani ölebilir!” diyor, acının ve kahrın sesiyle.
Bedirhan Pamuk: “Zindanda olup da seslerini duyuramayan benim gibi sayısız hasta tutsak adına yazıyorum” diyor. Şu insanlık dışı oyuna bakın ki, Bedirhan, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” eylemi nedeniyle tutuklanmış. Terör suçuyla yargılanıyor. Öyle işkenceler anlatıyor ki, insanın insanlığından utanası gelir. “İlaçlarımızı vermemekten tutun da, tuvalet ihtiyacımızı bile işkence fırsatı biliyorlar, biz istediğimiz zaman götürürüz, senin istediğin zaman değil diye saatlerce bekletebiliyorlar” diyor.
Emrah Uygul: Zindanlarda 1350’nin üstünde ağır hasta var, son bir yıl içinde ağır hastalık nedeniyle 109 ölüm oldu. Birçoğu da ölüme gün sayıyor. Mete Diş bunlardan biri” diyor. Mektubuna, zindandan dışarı taşınan tabut deseni eklemiş! Mehmet Avcu: “Gencecik Mete Diş’in annesi, babası, kardeşi olduğunuzu düşünün!” diyor. Ali Teke, “Susmak onaylamaktır!” diyor. Burak Demirci, hücreden “Ben Mete Diş’im ölüyorum!” diye bir çığlığın desenini çizmiş. Cavit Yılmaz, “Seçim öncesi işkenceye sıfır tolerans diye kandırdılar. Mete’ye ölüm işkencesi uygulanıyor” diye yazmış. Ünal Çimen, “Hapishaneler zulüm merkezi”, Gökhan Kaya, “Zindanlardan çok mektup alsanız da kanıksamayın, çünkü zulmü kanıksamak kabullenmektir!”, Eser Morsümbül, “Fenalaştı, gardiyanı çağırdı gelen olmadı, kapıyı dövdü duyan olmadı, bayıldı bakan olmadı, Mete Diş ölüyor!”, Macit Şahinkaya, “Ölsek de zulme inat çoğalacağız!”, Erdem Hanoğlu, “Mete’nin şahsında tasarlanarak öldürülmek istenen insanlıktır, izin vermeyin!” diyor. Sincan Kadın Cezaevi’nden Seher Toksoy, “22 yıllık devlet memuruyum, bir anda yasadışı örgüt üyesi oldum, çünkü KESK üyesiyim, 1 Mayıs’a katıldım,
4+4+4‘e karşıyım, Alevi dernekle yürüdüm, hücrede olma sebebim bu!” diyor. Mehmet Erkan Özkan, 27 yıllık devlet memuru, aynı düzmece suçlamalarla Edirne F Tipi’nde yatıyor. Nazmiye Kaya da 27 yıllık memur. Şafak vakti evleri basıldığında 90 yaşını aşkın felçli anne ve babasının gözleri önünde maruz kaldığı hukuksuzluk ve gayri insaniliği anlatmış. İnsan hafızasının alacağı cinsten değil. Suçu mu? Kendi bilmiyor ama sanırım KESK üyesi olması! Rasim Özdemir ve Mehmet Akdemir Tutsaklara “on kitap sınırlaması”yla yaşadıkları tecrit içinde tecrit halini, “Kitaplarımız kara torbalara doldurulup götürüldü” diye anlatıyorlar.
Kandıra F Tipi’nden yazan Sercan Ahmet Arslan, operasyon haberlerini medyanın “DHKP-C’ye operasyon! 13 DHKP-C’li gözaltına alındı!” türü, polis ağzıyla verdiğinden yakınıyor. “DHKP-C’li olduklarını nereden biliyorlar da, böyle haber başlığı atıyorlar?” diye soruyor. Yanıtım şudur: Polis provokasyonuna maya sunan bu tür habercilik ne hukuk anlayışına ne ahlâka uygundur. Yazık ki zaman zaman ilerici yayınlar da bu tuzağa düşmektedir.
________________________________________________
Dörtlük
Işığı gözde çağır
Sözünü özde çağır
Yüreğin dağ rüzgârı
Acını közde çağır
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder