Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
12 Mart faşizminin zulüm dönemi, aynı zamanda zindanlarda direniş destanlarının yazıldığı bir dönemdir de. Faşizmin işkencehaneleri ve cezaevlerinde inançları uğruna ölümüne direnenler içinde İbrahim Kaypakkaya adı anıtlaşmış, halkın gönlünde unutulmaz olmuştur. Bu yılın 18 Mayıs’ında, İbo’nun işkencede öldürülüşünün üstünden 40 yıl geçmiş olacak. İbo’nun direnişiyle devleşmesini, işkencecinin cüceleşmesini gizlemek, unutturabilmek için zalimler her türlü önlem ve gözdağına başvurdular. Ama hiçbir baraj duvarı, o selin akışını durdurmaya yetmedi. İbo’ya yapılan işkenceler ve O’nun direnişiyle ilgili haberleri, O’nun yanından gelen dava yoldaşlarından daha 1973’te zindanda dinlerken, yaşanmış acılar ve direnişe ses olmayı namus borcum bilmiştim. “Konuşma! İşkence yaraları iyileşir ama konuşanın vicdan yarası iyileşmez!” sözü Harbiye’de kaldığım hücrenin duvarında kanla yazılıydı. Kendinden sonraki insana, kim, hangi zulümlerden sonra bu cümleyi hücrenin duvarında kanıyla miras bırakmıştı? Üç adımlık voltasını binlerce kez döndüğüm hücrede o mirasla göz göze geldikçe hep bunu düşündüm. Nasıl unutulur?
Bir insanın unutulmaz olması için, mutlaka bir alanda çok derin ve insan gücüyle silinemez, yok edilemez izler bırakması gerekir. Sanat, kültür, bilim, siyaset hangi alanda olursa olsun bu böyledir. Sözgelimi, hiçbir baskı, yasak, sansür, zulüm, büyük sanatçıların halkın gönlünde ölümsüzleşmesini engelleyemez. Kimisi bilimsel buluşlarıyla, kimisi politik duruşlarıyla adını insanlığın dağarcığına kazır. Yunus, Pir Sultan, Darwin, Spartaküs, Lenin gibi nice isim insanlığın dağarcığına silinmemek üzere kazılıdır. Gününde popülerlik, ünlülük, böylesi bir unutulmazlığa ulaşmanın ölçüsü değildir. Derin izi olmayan ün, saman alevine benzer. Gününde çok ünlü bir TV şovmeni, ekrana 2. çıkmayışında unutulmaya başlar. Zalimliğin de “unutulmazlık” mirası var? Hitler gibi. O da lânetin unutulmazlığıdır.
İbo’yu unutulmaz kılansa, bir ayağı dağda, bir ayağı zindanda yürürken hayata bıraktığı derin izdir. İlkin bu: zulme teslimiyet tanımaz dehşetli direnişi. Direnişi, unutulmaz oluşunun çekirdeğidir. Onun direnişi, inançları uğrunda zulümle yüz yüze gelen herkesin mirasıdır. Tıpkı, Pir Sultan’ın kendi inançları uğrundaki teslim alınamazlığı ve baş eğmezliğinin, o inanç sınırını taşıp, tüm halkın gönlünde başeğmezlik, kararlılık ve direniş anıtına dönüşmüş olması gibi. Halkın bir direniş anıtı da İbo’dur.
Direniş, gücünü havadan almaz. Düşünceden, inanç ve sevdadan alır. İnandığı düşünceye olan bağlılıktan, onu gerçekleştirme kararlılığından alır. Sonra bu: Yani İbo, zalime karşı mazlum halkların safındadır. Sosyalizm düşüncesine bağlıdır ve çözümü sosyalizm mücadelesinde görmektedir. O’nun bu niteliğini göz ardı etmek, O’na miyop bakmaktır. Bıraktığı mirası kemirmeye çalışmanın bir biçimi zalimin O’nu unutturma çabasıysa, bir biçimi de budur. Yani, büyük bir mirası, kendi küçük çıkarlarına kullanma hesabı. Ama ikisi de kaçınılmaz olarak sonuçsuz kalacaktır.
İlki zaten sonuçsuz kalmıştır. Ne, vahşice öldürmekle zalimler O’ndan kurtulabilmiş, ne de unutulması için uygulanan baskılar sonuç vermiştir. Bu baskılardan biri de, 1974’te cezaevinden çıkınca yazdığım “Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit” adlı kitabıma 18 yıl uygulanan yasaktır. Ama yasaklar sonuçsuz kalmış, tam tersi, İbo’nun anısı daha da derinleşmiş, daha da geniş kesimlerce anılır olmuştur. İkinci kemirgenliğe gelince: İbo’nun ‘komünizm yorumu’na katılır ya da katılmazsınız, ama onu anarken bu davaya ölümüne bağlılığını teslim etmek zorundasınız. O’nun uğrunda direniş destanıyla anıtlaştığı davasını karalayarak, O’ndan ‘yararlanmaya’ kalkmak kemirgenliktir. Dinci faşizan sistemin kürekçisi ve sosyalizm düşmanı liberallerin, “İbo anmaları”yla yeltendikleri budur. Bir tartışma toplantısı değil, bizzat İbo’yu anma toplantısına bu tür kişileri konuşmacı olarak davet edip, aynı masaya oturmak, İbo’nun anısıyla bağdaşmaz. Ama bunlar geçer. Kalacak olan İbo’nun ölümsüz anısıdır.
---------------------------------------------------------------------------------------
Ataol Behramoğlu:
Cellat uyandı yatağında bir gece
“Tanrım” dedi, “Bu ne zor bilmece”
Öldükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Bir insanın unutulmaz olması için, mutlaka bir alanda çok derin ve insan gücüyle silinemez, yok edilemez izler bırakması gerekir. Sanat, kültür, bilim, siyaset hangi alanda olursa olsun bu böyledir. Sözgelimi, hiçbir baskı, yasak, sansür, zulüm, büyük sanatçıların halkın gönlünde ölümsüzleşmesini engelleyemez. Kimisi bilimsel buluşlarıyla, kimisi politik duruşlarıyla adını insanlığın dağarcığına kazır. Yunus, Pir Sultan, Darwin, Spartaküs, Lenin gibi nice isim insanlığın dağarcığına silinmemek üzere kazılıdır. Gününde popülerlik, ünlülük, böylesi bir unutulmazlığa ulaşmanın ölçüsü değildir. Derin izi olmayan ün, saman alevine benzer. Gününde çok ünlü bir TV şovmeni, ekrana 2. çıkmayışında unutulmaya başlar. Zalimliğin de “unutulmazlık” mirası var? Hitler gibi. O da lânetin unutulmazlığıdır.
İbo’yu unutulmaz kılansa, bir ayağı dağda, bir ayağı zindanda yürürken hayata bıraktığı derin izdir. İlkin bu: zulme teslimiyet tanımaz dehşetli direnişi. Direnişi, unutulmaz oluşunun çekirdeğidir. Onun direnişi, inançları uğrunda zulümle yüz yüze gelen herkesin mirasıdır. Tıpkı, Pir Sultan’ın kendi inançları uğrundaki teslim alınamazlığı ve baş eğmezliğinin, o inanç sınırını taşıp, tüm halkın gönlünde başeğmezlik, kararlılık ve direniş anıtına dönüşmüş olması gibi. Halkın bir direniş anıtı da İbo’dur.
Direniş, gücünü havadan almaz. Düşünceden, inanç ve sevdadan alır. İnandığı düşünceye olan bağlılıktan, onu gerçekleştirme kararlılığından alır. Sonra bu: Yani İbo, zalime karşı mazlum halkların safındadır. Sosyalizm düşüncesine bağlıdır ve çözümü sosyalizm mücadelesinde görmektedir. O’nun bu niteliğini göz ardı etmek, O’na miyop bakmaktır. Bıraktığı mirası kemirmeye çalışmanın bir biçimi zalimin O’nu unutturma çabasıysa, bir biçimi de budur. Yani, büyük bir mirası, kendi küçük çıkarlarına kullanma hesabı. Ama ikisi de kaçınılmaz olarak sonuçsuz kalacaktır.
İlki zaten sonuçsuz kalmıştır. Ne, vahşice öldürmekle zalimler O’ndan kurtulabilmiş, ne de unutulması için uygulanan baskılar sonuç vermiştir. Bu baskılardan biri de, 1974’te cezaevinden çıkınca yazdığım “Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit” adlı kitabıma 18 yıl uygulanan yasaktır. Ama yasaklar sonuçsuz kalmış, tam tersi, İbo’nun anısı daha da derinleşmiş, daha da geniş kesimlerce anılır olmuştur. İkinci kemirgenliğe gelince: İbo’nun ‘komünizm yorumu’na katılır ya da katılmazsınız, ama onu anarken bu davaya ölümüne bağlılığını teslim etmek zorundasınız. O’nun uğrunda direniş destanıyla anıtlaştığı davasını karalayarak, O’ndan ‘yararlanmaya’ kalkmak kemirgenliktir. Dinci faşizan sistemin kürekçisi ve sosyalizm düşmanı liberallerin, “İbo anmaları”yla yeltendikleri budur. Bir tartışma toplantısı değil, bizzat İbo’yu anma toplantısına bu tür kişileri konuşmacı olarak davet edip, aynı masaya oturmak, İbo’nun anısıyla bağdaşmaz. Ama bunlar geçer. Kalacak olan İbo’nun ölümsüz anısıdır.
---------------------------------------------------------------------------------------
Ataol Behramoğlu:
Cellat uyandı yatağında bir gece
“Tanrım” dedi, “Bu ne zor bilmece”
Öldükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder