16 Nisan 2014 Çarşamba

Ayrılığa dipnot


Ayrılığa dipnot

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
16 Nisan 2014, 11:32
Daha gazeteyi çıkarmak için çırpındığı günlerde, Yurt’a Merdan Yanardağ’ın davetiyle katıldım. Bir gece yarısıydı, telefonda “Gazete çıkaracağım, omuz ver, köşe yaz” dedi, “tamam, yarın geliyorum” dedim. Merdan’ın gazeteyi çıkarmak için verdiği mücadele dertli ve zorlu bir süreçten geçti. Merdan bütün zorlukları yendi ve gazeteyi çıkardı. O dönem öyle olmak gerekiyordu: Yurt çıkana dek, Merdan’ın yanında hiçbir karşılık gözetmeden gönüllü yer aldım. Sonunda Yurt yayın hayatına başladı.


Yurt, Merdan’ın yönetiminde büyük bir işlev gördü. Alanında barikat oldu, göğüs göğüse dövüştü. Zaten Merdan’ın eften püften gerekçelerle tutuklanmasının asıl nedeni de bu dövüşkenliği, kararlılığı, direnci olmuştur. Benim muhatabım Merdan’dı. O tutuklandıktan sonra gazete ile ilişkilerimde muhatapsız kaldım. O cezaevinden çıkana dek de çelişkileri sorun etmedim. Çıktıktan ve kendisiyle ‘geçmiş olsun’ kucaklaşmamızdan sonra benim için bu satırların vakti geldi:


Yayın hayatına başladığı ilk günden bu yana izin dahi kullanmayıp, yazı günlerimi aksatmadan Yurt’ta yazdım. Büyük olasılık tüm yazar ve gazete çalışanları için aynıdır: Herkes bu gazetenin sürmesi için özveri gösterdi. Gazete oturana dek, ödeme konusu dahil, aksaklıklar sorun edilmedi. Fakat, bu aksaklıklar, gazete geliştikten sonra da, düzeleceğine kronikleşti. Yazarlık ne hobim, ne yan işim. Emeğin mücadelesini verirken, kendi emeğine karşı mahcubiyetini gizlemenin bir sınırı var. O sınırda, özveri anlamını yitirir; yapayalnızdır, kendi kendini dişler!


Yazık ki, hüzün her zaman sanki gölgesiymiş gibi sevincimizin ardı sıra geliyor. Heyecanımızın çevresinde her zaman onu teslim almaya çalışan puslu bir pusu!


Kısacası: dilerim her şey halka ve hayata yaraşır şekilde gelişir diyerek bu köşede yazılarıma son veriyorum. Bir başka barikatta buluşmak üzere kendi yazın çalışmalarıma dönüyorum. En azından emeğime karşı sorumluluğu bana ait olan!


Yurt’a ve Yurt çalışanlarına başarılar dileği, okura sevgilerimle....hoşça kalın!


_______________________________________________

Dörtlük

Nabzım çarptığınca nabzım

Sabrım bittiğince banimdir

Yağmur yağdığınca yağmur

Sular aktığınca serindir

13 Nisan 2014 Pazar

30 Mart’ın ‘artçı sarsıntıları’


30 Mart’ın ‘artçı sarsıntıları’

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
13 Nisan 2014, 11:14
Doğadaki deprem, büyük kırılmadan sonra ‘artçı sarsıntılar’la dalga dalga azalır. Siyaset ve toplumdaki deprem doğadakine benzemiyor! Tam tersi. Öncü sarsıntıların usul usul yükselip ulaştığı ‘ana yarılma’ daha şiddetli artçı sarsıntıların yolunu açar! Doğadaki ‘fay kırılması’dır, siyasetteki ise zulüm, savaş, kargaşa ve ganimete dayalı ‘pay kırışması’! ‘Siyasi depreme hazırlıklı olmak’ sorununa bu açıdan bakmak gerekir. Hazırlıklı toplum sarsıntıları göğüsler, hazırlıksız olanda ise ‘çürüme’ başlar! ‘Toplumun çürümedik yanı mı kaldı’ diyeceksiniz, hukuk, eğitim, kültür, bilim hangisi ayakta? 30 Mart, dinci faşizmin toplumda artçı sarsıntılarla yükseleceğine işaret etti. Halk güçleri için ana sorun ise: artçı sarsıntılara hazırlık!


Doğadaki depremden sonra, temeli kaymış, dengesi bozulmuş binalara ‘sıva, badana yapıp’ ‘sağlam’ diye oturuma açmakla, siyasi depremde ‘teknesi delik’ güçlerle mücadeleye açılmak birbirinden pek mi farklı? Faşizmin saldırısına dayanmak, mücadeleye hazırlık ‘sıva, badana’ işi değil, halkın antifaşist cephesini temel alan bir kavgayı yükseltme işidir. Bakalım çürüme hangi yönde yayılacak? Şeriatçı milislerin daha da azgınlaşıp ülkeyi iç savaşa çekmesine ya da kemiğinde hissettiği bıçağın dayanılmaz olduğu noktada halkın başsız isyanına ya da herkesin kendi kanununu uyguladığı un ufak çözülüşe doğru mu..? Tümünün sonu acıdır!


Daha 30 Mart’ın haftası dolmadan, yobaz, “Kadın yönetici dinimizce vacip değil” diyor; camiye çevrilen kilisenin papaz odası hela yapılıyor; AKP üyesi bir alçak, onca sabıkasına rağmen ‘kolayca girebildiği’ Meclis'te Ana Muhalefet Liderine saldırıyor; Yatağan işçilerinin en demokratik gösterileri faşist yöntemlerle engelleniyor; direnişteki Greif işçileri zorbaca gözaltına alınıyor;‘seçimde hile’ diyene ‘kediye sorun’ diyorlar! Siyasi zorbalığın artçı sarsıntısı saymakla bitmez: Çamlıca Tepesi’nde usulsüz cami inşaatı mı? Hızlandı! Anayasa Mahkemesi mi? “Haddini aştı!” Fezlekeli Bakanlar mı? “Masum vatandaş!” Urla’daki villalar mı? “Tapulu mesken!” TÜSAK yasası mı? “Sanat neymiş, sanatçı kim oluyor?” 1 Mayıs mı? “Taksim kapalı!”... Çürüme başka nasıl olur? Engellemek için sorun belli: hazırlık; toplumsal barikat!


Pulitzer Ödüllü ünlü gazeteci Seymour Hersh’in Suriye’deki kimyasal katliam için “Arkasında Türk Hükümeti var” iddiasına, Hükümet, “külliyen yalan” dedi! “Kısmen doğru” mu diyecekti? “Sıfırla” işine, “ayakkabı kutusu”na, “tapelere”, rüşvete doğru mu dediler ki? Seymour Hersh, Irak’ta, Vietnam’da, “ABD’nin katliamlarını” yazdığında “yalan” diye saldırıya uğramıştı; ama gerçek olduğu ortaya çıktığı için Pulitzer Ödülü aldı. Şam’ın Guta bölgesindeki ağır insanlık suçu olan vahşi kimyasal katliamda Roboski, Halepçe, Sivas, Maraş, Reyhanlı Katliamları’nın misline katlanmış acısı, vahşetin misline katlanmış kanlı salyası yok mu? Hersh’in Suriye’deki kimyasal katliamla ilgili iddiasına herhangi bir neden, hesap, gerekçeyle sessiz kalan, ya da basma kalıp açıklamalarla geçiştiren herkes, her örgüt o katliama, vahşete ortaktır! Bu kadar açık! Vahşet ve karanlık hesapların boyutu ‘milli mesele’nin de,‘çözüm süreci’ hesaplarının da çok ötesinde, insanlık sorunudur. Günü gelir, susan da, geçiştiren de altında ezilir...


Dilerim, 1 Mayıs ve Haziran İsyanı’nın yıl dönümü kutlamalarından halk güçleri 15-16 Haziran ruhu ve anti- faşist, antiemperyalist, anti ırkçı güç birliğiyle çıkar. Faşist ablukayı dağıtmanın çaresi budur. Ülkenin gerçek sahibini belirleyen ölçü sandığın % ibresi değil, halkın antifaşist öfkesidir!

-------------------------------------------------

Lenin: “Eğer bir toplumda devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa ama bir toplumsal değişimi gerçekleştirecek güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar”

Umut hırsızlığı


Umut hırsızlığı

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
08 Nisan 2014, 11:37
AKP zulmünü alt etme, diktatörden kurtulma umuduyla 30 Mart seçimlerine ‘düşsel’ bir anlam yükleyenlerden kime baksan morali bozuk, neşesizlik içinde. Bekir Coşkun bile, “Yüreklerimiz korkmuş serçeler gibi, çırpınıyoruz camlara çarpa çarpa; hüzün var suratlarımızda; selamlarımız ürkek, bakışlarımız ıslak” diye yazmış “yaralı duygular”la...

‘Kedisiyle’ ya da ‘kadısıyla’ şöyle ya da böyle, AKP ‘kazanacak’tı; kazandı! Ne var bunda? Zarrap’a “Hayırsever vatandaş”; Bilal’e “Boğazından haram lokma geçmedi”; linç eden polise “Destan yazdı”; Anayasa Mahkemesi kararına “Saygı duymuyorum”; yargının yasa dışı inşaatı durdurma kararına “Güçleri yetiyorsa yıksınlar...” diyen kişi koca ülkeyi yönetiyor; ‘kediyi, kadıyı’ mı yönetemeyecek?

Her biri yıllardır siyaset içinde görmüş geçirmiş adamlar ekranda günlerdir seçimi ve ‘CHP’ye bağlanan umudu’ tartışıyorlar: “Yanlış aday koyduğu için kazanamadı, şunu koysa kazanırdı; şu hatalar yüzünden olmadı, şunu yapsa başarıyı yakalardı...” vb. Kumarda, şans oyunlarında falan da böyledir: “Şuna bassa kazanırdı, şuna bas dedim dinlemedi!” Oysa kumarhanede makineler ayarlıdır; dört ‘nohut’ ya da 4 ‘kedinin’ ne zaman yan yana geleceğini kumarcıbaşı bilir! Siz ise sadece ‘şansa’ bağlısınız! ‘Şanslı’ olmayı, ‘iyi yürek ve dilek’ işi sansanız da, kurnazlık, hile ve hesap işidir! Hele ki siyasette! Hele ki emperyalizmin kapıkulu, kapitalizmin oyuncağı sistemlerde zorba, zalim, hileci yönetimler altında. Kumarda, şansını oylayan değil, kumarı oynatan kazanır. Çünkü hilenin ucu onda!

‘İlk parti olarak’, AKP’nin seçimlerden ‘kazançlı’ çıkmasına şaşıranlara da ben şaşırıyorum! Sittin senedir en az yüzde 40 kemikleşmiş tabanı olan sağı sadece ‘dilek, iyi yürek ve şansla’ devirme ‘umudu’ taşımak devirmek için yeter mi? Taşıma suyla değirmen döndürmek gibi! Ülkenin yapısı ortada; rakamlara bakmak bile yeter: Okuma yazma bilmeyen ve yarım yamalak bilenler yüzde 8 (7.5 milyon); ilkokul bitiren yüzde 21 (14 milyon); lise bitiren yüzde 21; yüksek okul, fakülte bitiren yüzde 12; yüksek lisans yapan yüzde 0.96... Nüfusun ezici kesimi yetersiz eğitimli ve cahil.... AKP’ye oy verme eğiliminde olanların en az yüzde 90’ı sandığa gitmiştir... Sandığa gitmeyen 7 milyon kişinin eğilimi acaba ne?

Sistemin özü emperyalizmin kulluğuna, kapitalizme, savaş taşeronluğuna, kısacası hileye, zorbalığa, hırsızlığa dayalı! Bu sisteme kürek çeken, erketelik, çanakçılık yapan herkes, hırsızlığa direkt ya da dolaylı ortaktır. İşin bir yanı bu; diğer yanına gelince: Hırsız illaki para çalan, evine kasa koyan değil ki! Evren, altı üstü Marmaris’te bir villa yaptırmış, birkaç tabloyu ‘değerinden fazla’ya satmıştı!. Diyelim ki o manada hırsız değil! Ama bu ülkenin gördüğü en büyük zalimlerden. Zalim hırsız değil mi? Erdal Eren’in canını, onca insanın ömrünü, özgürlüğünü kim çaldı? Can, ömür, inanç hırsızlığı hırsızlığın katmerlisidir. Zalim, zorba, hileci, halk düşmanı sistemlerde halka dönük hırsızlığın bin türü var. HES kurup yoksul köylünün deresini bile çaldılar. Nükleer kurup bebeklerin nefesini bile çaldılar....

Hırsızlığın bir türü de umut hırsızlığıdır. Bir yanı emperyalizme yaslı, bir yani kapitalizmle paslı, kafası dinci faşizmle fesli (ve son 60 yıldır hangi seçime bakarsan bak ülke ahalisinde en az yüzde 40 tabanı olan) sağcı sistemi, hem de sistemin güçleriyle ittifak yaparak ‘değiştireceğim’ dersen, kediler gülmese bile, ‘trafona girer!’ Halkın anti faşist güçbirliğine emek verme yerine, git umudunu gerici sistem güçlerinin ganimeti bölüşme dalaşına bağla ve sistemin değişmesini bekle! Şu hale bak: ‘şansa’ umut bağlayıp, diktatörden kurtulacağını sananlar ‘umutları çalınmış olmanın’ şokunu yaşıyor! Çalan kadar çaldıran da sorumlu değil mi? Umuduna sahip çık, çaldırma!

Faşizmden, zalimden, diktatörden kurtulma umuduyla düş kurmak yetmiyor; bu umudun düşte değil, doğru mücadelede çelikleşmesi gerekir. Zalim, hırsız ve hileci sistemin yüzde 40 tabanı varmış; isterse yüzde 60, 70 olsun, yıkarsın; yeter ki umut halkın öz gücünde bilensin!

_____________________________________

Lenin: Herhangi bir örgütün karekterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin içeriğidir.