Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Civan yürekli üç yurtsever; Deniz, Yusuf ve Hüseyin, 6 Mayıs’ın şafağında darağacına çekilmişlerdi. Asıldıkları günün ilk ışıkları, acıyı kıvılcım hızıyla ülkenin bir ucundan bir ucuna insanların bakışlarına taşımıştı. Ülkenin emekçi yoksul halkı ve insan yüreği taşıyan herkes o acıyı o gün “öcünü alma andı” gibi solumuştu. Aradan 41 yıl geçti, ne o kıvılcım söndü, ne o acının yangını ve andı soğudu. Onları korktukları için asmışlardı. Denizler “öldükleriyle kalmadılar”, korkutmaya devam ediyorlar. O şafağın kıvılcımı, insana ait olan her bakışta derin ve anlamlı bir iz bıraktı. İnsan yüreği taşıyanlar o günün acısını, her an anımsamaya hazır, en değerli anısı olarak sakladı. Doğan çocuklara en çok onların adları verildi. Büyüdükçe, korkutma mirasını devir alarak Denizler çoğaldılar.
Attilla İlhan’ın “Deniz Kasidesi” şiiri, o günkü acıyı, özündeki kıvılcımıyla ne güzel anlatır. “Tutuklunun Günlüğü” adlı kitabında yer alan bu şiir Temmuz 1972 de, Varlık Dergisi’nde yayınlanmıştı. Yayınlanma tarihi, şiiri Attilla İlhan’ın idamların hemen ertesinde yazdığını ve mayıs sonu ya da haziran başlarında dergiye verdiğini gösteriyor. Dönemin güncel, yerel acısına bir büyük şairimizin sıcağı sıcağına verdiği tepki, bir büyük şiirin sesinde tarihsel, evrensel derinliğiyle ölümsüzleşmiştir. Can Yücel’in “Aşk Olsun Çocuk” diye bilinen “Mare Nostrum (Bizim Deniz)” adlı şiiri de, bu acının kıvılcımını harlı tutan bir şiirdir. Mazlum Çimen’in bestesi Edip Akbayram’ın eşsiz yorumu, ölümsüzlüğün işlemesi gibidir.
Asıldıkları günün acısıyla yazdığım “Üç Dağa Ağıt” adlı şiirim, o ay yayınlanan ilk şiir kitabım “Hayatımız Üstüne Şiirler”in yasaklanma sebebiydi. Yasaklama kararı tutuklanma kararını da içeriyordu. İki yıl sonra cezaevinden çıktığımda dağarcığımda “Darağacında Üç Fidan” vardı. Bu kitapsa, Denizlerin asılırken son nefesleriyle haykırdıkları son sözleri nedeniyle hemen yasaklanmıştı. 22 yıl yasak kaldı. Deniz, “Yaşasın Türkiye Halkının bağımsızlığı; yaşasın Marksizm, Leninizm'in yüce ideolojisi, yaşasın Kürt ve Türk halklarının bağımsızlık mücadelesi; kahrolsun emperyalizm!” diye haykırmıştı. Dönemin yasalarınca ceza 8 yıldan başlıyordu. 18 gün gazetede yayınlandığı için istenen ceza 18x8’di. O dönem ve sonrasında Denizlerle ilgili yazılan kitaplarda yazarları “son sözler”i kendileri sansürledi. “Son sözleri” kitaplarına “Darağacında Üç Fidan”ın beraatından sonra eklediler.
Bu kitap, 22 yıl süren mahkemeler sonunda beraat etmesine ve serbest olmasına rağmen, yankısıyla hâlâ tutuklu! Bugünkü gerici, emperyalizme kapıkulu sistemin cezaevlerine doldurduğu devrimcilerin dosyalarına savcılar “suç delili” olarak ekliyor. Hukuk anlayışının “kara mizahı” olarak. Denizlerin unutulmayışı ve her yıl daha da geniş etkinliklerle anılışları, asıldıkları günden bu yana, sistem ve onun kürekçilerinin korkusu olageldi. Bu korkudan kurtulabilmek için başvurmadıkları çare kalmadı. Yeni kuşakların daha fazla Denizsever olmasını bir türlü engelleyemediler. Bir ara, “Ergenekon” çengeline takmak için çırpındılar. Ters tepti, tırsıtılar. Eğer andığımız insanlar hayatın simgeleriyse; canlarını insanca bir hayat için verdilerse; sevdaları uğrunda eğilmeden dimdik yürüdülerse, onları anmanın tek yolu var: o da dövüşmektir! Ki, bugün Denzisever gençlerin yaptıkları budur: “Faşistsavarlık”, yurtseverlik, devrimcilik. “Son sözler”deki “Kürtler’in hakları”na ilişkin vurgu, o dönemde sistemi korkutan nedenlerden biriydi. Zaman içinde aşıldı. Hatta şimdi “Akiller” sistem adına, “Kürtlerin haklarını savunmaktan korkmayın” diye akıl veriyor! Yurtsever devrimcilikten duyulan korkuysa misline katlandı. Yani, Denizler korkutmaya devam ediyor.
---------------------
Attilla İlhan
“döner sis anaforları bir imdat çınlar gelir
ıslıkların kemendiyle çekilip boğulanlar gelir
boyunları kırılmış son derece ölü
günler dağılır altüst olmuş zamanlar gelir
başka başka takvimlerden başka insanlar gelir
ölümlerini tekrar tekrar yaşamaya gönüllü”
Attilla İlhan’ın “Deniz Kasidesi” şiiri, o günkü acıyı, özündeki kıvılcımıyla ne güzel anlatır. “Tutuklunun Günlüğü” adlı kitabında yer alan bu şiir Temmuz 1972 de, Varlık Dergisi’nde yayınlanmıştı. Yayınlanma tarihi, şiiri Attilla İlhan’ın idamların hemen ertesinde yazdığını ve mayıs sonu ya da haziran başlarında dergiye verdiğini gösteriyor. Dönemin güncel, yerel acısına bir büyük şairimizin sıcağı sıcağına verdiği tepki, bir büyük şiirin sesinde tarihsel, evrensel derinliğiyle ölümsüzleşmiştir. Can Yücel’in “Aşk Olsun Çocuk” diye bilinen “Mare Nostrum (Bizim Deniz)” adlı şiiri de, bu acının kıvılcımını harlı tutan bir şiirdir. Mazlum Çimen’in bestesi Edip Akbayram’ın eşsiz yorumu, ölümsüzlüğün işlemesi gibidir.
Asıldıkları günün acısıyla yazdığım “Üç Dağa Ağıt” adlı şiirim, o ay yayınlanan ilk şiir kitabım “Hayatımız Üstüne Şiirler”in yasaklanma sebebiydi. Yasaklama kararı tutuklanma kararını da içeriyordu. İki yıl sonra cezaevinden çıktığımda dağarcığımda “Darağacında Üç Fidan” vardı. Bu kitapsa, Denizlerin asılırken son nefesleriyle haykırdıkları son sözleri nedeniyle hemen yasaklanmıştı. 22 yıl yasak kaldı. Deniz, “Yaşasın Türkiye Halkının bağımsızlığı; yaşasın Marksizm, Leninizm'in yüce ideolojisi, yaşasın Kürt ve Türk halklarının bağımsızlık mücadelesi; kahrolsun emperyalizm!” diye haykırmıştı. Dönemin yasalarınca ceza 8 yıldan başlıyordu. 18 gün gazetede yayınlandığı için istenen ceza 18x8’di. O dönem ve sonrasında Denizlerle ilgili yazılan kitaplarda yazarları “son sözler”i kendileri sansürledi. “Son sözleri” kitaplarına “Darağacında Üç Fidan”ın beraatından sonra eklediler.
Bu kitap, 22 yıl süren mahkemeler sonunda beraat etmesine ve serbest olmasına rağmen, yankısıyla hâlâ tutuklu! Bugünkü gerici, emperyalizme kapıkulu sistemin cezaevlerine doldurduğu devrimcilerin dosyalarına savcılar “suç delili” olarak ekliyor. Hukuk anlayışının “kara mizahı” olarak. Denizlerin unutulmayışı ve her yıl daha da geniş etkinliklerle anılışları, asıldıkları günden bu yana, sistem ve onun kürekçilerinin korkusu olageldi. Bu korkudan kurtulabilmek için başvurmadıkları çare kalmadı. Yeni kuşakların daha fazla Denizsever olmasını bir türlü engelleyemediler. Bir ara, “Ergenekon” çengeline takmak için çırpındılar. Ters tepti, tırsıtılar. Eğer andığımız insanlar hayatın simgeleriyse; canlarını insanca bir hayat için verdilerse; sevdaları uğrunda eğilmeden dimdik yürüdülerse, onları anmanın tek yolu var: o da dövüşmektir! Ki, bugün Denzisever gençlerin yaptıkları budur: “Faşistsavarlık”, yurtseverlik, devrimcilik. “Son sözler”deki “Kürtler’in hakları”na ilişkin vurgu, o dönemde sistemi korkutan nedenlerden biriydi. Zaman içinde aşıldı. Hatta şimdi “Akiller” sistem adına, “Kürtlerin haklarını savunmaktan korkmayın” diye akıl veriyor! Yurtsever devrimcilikten duyulan korkuysa misline katlandı. Yani, Denizler korkutmaya devam ediyor.
---------------------
Attilla İlhan
“döner sis anaforları bir imdat çınlar gelir
ıslıkların kemendiyle çekilip boğulanlar gelir
boyunları kırılmış son derece ölü
günler dağılır altüst olmuş zamanlar gelir
başka başka takvimlerden başka insanlar gelir
ölümlerini tekrar tekrar yaşamaya gönüllü”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder