6 Ekim 2013 Pazar

‘Kendini Şapşal Yerine Koyan Gazeteye’ Tepkisiz Okur


‘Kendini Şapşal Yerine Koyan Gazeteye’ Tepkisiz Okur

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
06 Ekim 2013, 12:15
Kendini şapşal yerine koyan gazeteye tepkisiz okur, şapşallığı kabullenmiş demektir. Ya da şapşal olduğunun farkında bile değil! Sonuçta, gazete - okur ilişkisi haber, fikir alma işidir. Günlük hayatta, başka alanlarda karşılaşılan yalan ve sahtekârlığa ne tepki gösteriliyorsa; yalan ve sahtekârlığa dayalı ürün kakalayan gazeteye de aynı tepkiyi göstermek gerekir. Okurunu kandıran, şapşal yerine koyan gazete ile müşterisini şapşal yerine koyan bakkalın ne farkı var?

Her gün aynı gazeteyi almak alışkanlıkmış! Seni her seferinde kandıran, sahte mal kakalayan esnafa ‘alışkanlık’ diyerek gitmeyi sürdürüyor musun ki, seni kandıran gazeteyi ‘alışkanlık’ diye almayı sürdürüyorsun? Nikotin alışkanlığını anlarım. O zehire müptelâ olanın kendince bir açıklaması var. Peki, yalan ve sahtekârlık sarılı gazete ile tütün sarılı sigaranın farkı ne? Birinin zehirini ciğerine çekiyorsun, diğerininkini beynine, ruhuna!.. Eğer ikisine de; yani hem nikotine hem de yalana dayalı gazeteye müptelâysan; demek ki,  hem ruhun hem bedenin için kiraladığın iki katilin var. Bedelini de kendin ödüyorsun! Tabii ki, gazete okurluğu tek nedene dayalı değildir. Bulmaca için alanı da olur, magazin için, spor sayfaları ya da başka nedenlerle alanı... Ama gazetede esas olan haberdir, fikirdir, yorumdur. Bir gazetede illâki herkes aynı fikirde olur, aynı şeyi söyler demiyorum. Tam tersi: çeşitlilik önemlidir; farklı fikir, yaklaşım ve yorumlar gazetenin zenginliğidir. Yeter ki; sahteye ve yalana dayalı olmasın, sahinin ve doğrunun arayışları olsun. Görüşüne katılmasan da; yazar içtenlikli, dürüst olsun. Ama günümüz gazetelerinin büyük çoğunluğu yalana dayalı yayın yapmakta. Suç olan, ahlâk dışı olan budur! Yalan ve sahtekârlığın örtülü, açık, her türü var. Gerçeği çarpıtma, gizleme, tersine çevirme, yalana dolama konularında AKP medyasının üstüne yok. TV ve gazetelerin neredeyse tamamı,  gözlerinin içine baka baka, insanları şapşal yerine koyuyor. Oscar Wilde’ın “Eskiden işkence aletleri vardı, şimdi gazeteler var” sözündeki gibi. İşkencenin bağırtmadan tasmalayıp süründüren türü...


Siyasi iktidar, kapıkulu patrona “Git şu gazeteyi al, bana muhalif olanları temizle” diyor. Patron gazeteyi alıyor, aynen tüpçü yöntemiyle, gazeteyi temizleyip iktidar gazıyla dolduruyor. Bu da, işin başka bir sahtekârlık yanı. Bir okurum, “Marka adıyla, sahte mal satanı mahkemeye verebiliyoruz da, sahtekârlık yapan gazeteyi neden veremiyoruz” diye sormuş. İlkin, sahte olduğunu bildiğin malı alma kardeşim! Alışkanlığını değiştir. Şapşallığı kabullenme. Halk gaza boğulurken, penguene bakma!
Haziran Direnişi, insanları kandıran, gerçeği gizleyen, yalan ve sahtekârlığı esas alan medyaya ilk büyük halk tepkisine de sahne oldu. Bilinçli gazete okuru bu noktadan bir adım geri atmamalı. Tepki göstermemek, kandırılmayı kabullenmek anlamındadır. Bilinçli okur tavrı; yalana, sahtekârlığa tepkidir. Sırtını sisteme yaslayıp, dilediği gibi yalan söyleyen şımarık yazarın burnu kırılmalı; gerçeği tersyüz eden, okurunu kandıran gazetenin burnu sürtmeli. En azından bilinçli okur katında. Tüm okur kitlesi düşünüldüğünde, basın ahlâkına bağlı gazete sayısı ve okur oranı utanç vericidir. Okurun ezici çoğunluğu sistem kürekçisi gazetelerin müptelâsı. Konum, bunun nedenlerini tahlil değil. Merak ettiğim nokta: Bilinçli okur neden ‘nikotin alışkanlığı’na benzer bir alışkanlıkla, sistem gazetelerini almayı sürdürüyor? Ülkede muhaliflerin sayısı ile muhalif gazeteleri seçenin sayısı karşılaştırıldığında, ortaya çıkan manzara bu. Bu manzarayı, ya ‘Büyük oranda sağcı ve dinciler gazete okuyor, muhalif demokratlar arasında gazete okuyan çok az’ diye açıklayacaksınız ya da “Demokratlar da sistemin zehirine müplelâ” diye…  Bir başka meslekte, sağ görüşlü olan ile sol görüşlü olan kişiler meslek sorunlarında ortak bir tutum takınabilirken, gazetecilikte bu mümkün olmuyor. Çünkü bu meslekte üretim: fikir. İktidarın kulu patron, ‘oyun bozan fikir’ üreten yazarını atıyor. Fikrini, ruhunu sisteme satmış ‘meslektaşı’, patronun kararına zil takıp oynuyor. Dürüst gazeteciyle dayanışma içinde olması gereken esas güç, okurdur. Bu dayanışma, okurun yazara ilettiği “Sizinle gurur duyuyoruz, iyi ki varsınız” türü gönül okşayan pasif mesajlar düzeyinde kalmamalıdır. İktidara muhalif olan yazarını işten atan gazeteyi almaya devam eden okur, yazarla değil, sistemle dayanışma içindedir. Haziran Direnişi, kapıkulu medyaya verilmesi gereken tepkinin dersleriyle doludur.

***

José Marti:

“Gelişmenin en büyük düşmanı alışkanlıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder