Sevgili Merdan Yanardağ, o cübbeyi giyip, o kürsüde oturunca adaleti temsil ettiğini sanan, aslında ise iktidar güçlerinin infaz bürosu olarak çalışan kurul, senin ömründen de 10 yıl biçmeye karar verdi! Sana verilen "ceza" insanlığa, yurtseverliğe, halka bağlılığa, bilime, aydınlığa, özgür düşünceye, kalem tutan ele, dinci faşizme duyduğumuz öfkeye, bilgiye, bilince "kesilmiş" cezadır. Geri tepecek, bu kesin! Yüreğimiz yüreğinin yanında, omzumuzu omuz başında bil! Sen boyun eğmeyen dik duruşunla bütün zorlukları yenecek güçtesin! Yanardağ, en çok sana yakışan isim.
Genel Yayın Yönetmenim ve çok değer verdiğim devrimci bir yazar olmanın ötesinde kardeş duygusuyla dostum, yakın arkadaşımsın. Seninle buluşamadığımız, konuşamadığımız; düşlerimizi, düşüncelerimizi paylaşamadığımız için, köşemde mektup yazmak zorunda kalışım, nasıl bir belayla karşı karşıya, ne tür bir demokrasi düşmanlığıyla yüz yüze olduğumuzun, ne menem bir insanlık düşmanlığıyla boğuştuğumuzun da göstergesi. Zindan kararı sadece senin hakkında verilmedi. O karar benim özgürlüğüme de saldırı, kelepçe, zulüm. O karar sadece sana ve bana değil, gazetemize, okurlarımıza, halka, düşünce dünyamıza, demokrasi ve insan hakları mücadelemize de saldırıdır. Asıl ona, yani halka kelepçe vurmak istediler. Bu saldırı karşısında susmak, en basit tanımıyla, insan olmakla bağdaşmaz. Bana, F Tipi hücrelerden gelen mektuplardan birinde ‘özgür tutsak’ imzalı bir genç, Hz. Ali’nin bir sözünü yazmış. Diyor ki “Bir köyde biri açlıktan ölüyorsa o köyün hepsi katildir!” Aynen öyle. Hakkında verilen karar karşısında susan herkes o kararın ortağıdır!
Mantık ve vicdan dayanağı olmayan 10 yıl gibi ağır bir ceza verip, hakkında yakalama kararı çıkarmalarının tabi ki onlar açısından nedeni var. Neredeyse tamamını yavşaklaştırdıkları medyada sen çok önemli direniş odaklarından birisin. “Keskin Kalem”inle, yapıtlarınla, köşe yazılarınla, yoktan var edişinle, dimdik duruşunla, boyun eğmeyişinle, dişe diş dövüşünle, aydın onurunla, birikiminle...
Bilmem ki şimdi neredesin? Hakkındaki cezayı ve yakalama kararını, yüce bir onur sahibi olarak “meşru bulmadın”, tanımadın. Çok açık ki, zindanda olsaydın da seni teslim almaya güçleri yetmeyecekti. Zaten zindanlar da, teslim olmamış, boyun eğmeyen özgür tutsaklarla tıklım tıklım! Senin nabzında teslimiyetin zerresine yer yok. Seni tanıyanlar bunu biliyordu, sen bir kez de ele güne karşı kanıtladın.
Hakkındaki karardan bir süre sonra gazetemize gittim. Önceki gelişlerimde hemen çıkıp kucaklaşmak için koştuğun odan bomboştu. Önünde ancak birkaç solukluk durabildim. Odandaki boşluğun bir yanı nehir, çağlayan, hançer, biley taşı, kanattı. Bir yanı ağır mı ağırdı; uğultusu acı ve öfke verici. Bu gazeteyi nice zorluklar, nice belalarla boğuşarak yoktan var edişinin yakın tanığıyım. 17 yıllık sürgünlüğümden sonra 13 yıl da ülkemde işsiz gezdim. “Gazete çıkarmaya çalışıyorum, köşe yaz, omuz omuza olalım” sözün 30 yıl işsizlikten sonra ülkemde bana ilk iş teklifiydi. Yakışan oydu: iş olarak değil omuzdaş olarak yanında durdum. Yurt’u çıkarmanın çabası aylar ve aylarca sürdü. Onu sen nice acıların, zorlukların içinde doğurdun. O seninle büyümeli Merdan, bu gazete sensiz yetimdir. En azından bir yolunu bulup yazmalısın. Köşenin boş kalmasını kabullenemiyorum. Her şeyden öte yazılarındaki ses pusulamızdı. Bizi, mücadelemizi, okurumuzu, hayata ve topluma ilişkin güncel yorumlarından, ufkundan mahrum bırakmaya hakkın yok. Bu bize verilen cezayı misline katlamaktır. Kişi olarak buluşamıyor da olsak, ufkunla buluşmamızın bir yolunu bul!
Sen direndikçe kazanacaksın, onlar çırpındıkça saldıracak, saldırdıkça daha çok çırpınacak ve batacaklar. Korku duvarını yıkan, baş eğmeyen, teslim olmayan halkın gücü önünde hiçbir şeyin duramayacağını tarih bir kez daha ve Anadolu'muzda kanıtlayacak. Bu kesin. Sevgiler kardeşim.
* * *
Dörtlük
Gövdende çağlar uğulduyor
Yenilmez dağlar uğulduyor
Milyarların katliam silahlarına harcandığı dünyada
Senin varlığında insancıl şarkılar uğulduyor
Genel Yayın Yönetmenim ve çok değer verdiğim devrimci bir yazar olmanın ötesinde kardeş duygusuyla dostum, yakın arkadaşımsın. Seninle buluşamadığımız, konuşamadığımız; düşlerimizi, düşüncelerimizi paylaşamadığımız için, köşemde mektup yazmak zorunda kalışım, nasıl bir belayla karşı karşıya, ne tür bir demokrasi düşmanlığıyla yüz yüze olduğumuzun, ne menem bir insanlık düşmanlığıyla boğuştuğumuzun da göstergesi. Zindan kararı sadece senin hakkında verilmedi. O karar benim özgürlüğüme de saldırı, kelepçe, zulüm. O karar sadece sana ve bana değil, gazetemize, okurlarımıza, halka, düşünce dünyamıza, demokrasi ve insan hakları mücadelemize de saldırıdır. Asıl ona, yani halka kelepçe vurmak istediler. Bu saldırı karşısında susmak, en basit tanımıyla, insan olmakla bağdaşmaz. Bana, F Tipi hücrelerden gelen mektuplardan birinde ‘özgür tutsak’ imzalı bir genç, Hz. Ali’nin bir sözünü yazmış. Diyor ki “Bir köyde biri açlıktan ölüyorsa o köyün hepsi katildir!” Aynen öyle. Hakkında verilen karar karşısında susan herkes o kararın ortağıdır!
Mantık ve vicdan dayanağı olmayan 10 yıl gibi ağır bir ceza verip, hakkında yakalama kararı çıkarmalarının tabi ki onlar açısından nedeni var. Neredeyse tamamını yavşaklaştırdıkları medyada sen çok önemli direniş odaklarından birisin. “Keskin Kalem”inle, yapıtlarınla, köşe yazılarınla, yoktan var edişinle, dimdik duruşunla, boyun eğmeyişinle, dişe diş dövüşünle, aydın onurunla, birikiminle...
Bilmem ki şimdi neredesin? Hakkındaki cezayı ve yakalama kararını, yüce bir onur sahibi olarak “meşru bulmadın”, tanımadın. Çok açık ki, zindanda olsaydın da seni teslim almaya güçleri yetmeyecekti. Zaten zindanlar da, teslim olmamış, boyun eğmeyen özgür tutsaklarla tıklım tıklım! Senin nabzında teslimiyetin zerresine yer yok. Seni tanıyanlar bunu biliyordu, sen bir kez de ele güne karşı kanıtladın.
Hakkındaki karardan bir süre sonra gazetemize gittim. Önceki gelişlerimde hemen çıkıp kucaklaşmak için koştuğun odan bomboştu. Önünde ancak birkaç solukluk durabildim. Odandaki boşluğun bir yanı nehir, çağlayan, hançer, biley taşı, kanattı. Bir yanı ağır mı ağırdı; uğultusu acı ve öfke verici. Bu gazeteyi nice zorluklar, nice belalarla boğuşarak yoktan var edişinin yakın tanığıyım. 17 yıllık sürgünlüğümden sonra 13 yıl da ülkemde işsiz gezdim. “Gazete çıkarmaya çalışıyorum, köşe yaz, omuz omuza olalım” sözün 30 yıl işsizlikten sonra ülkemde bana ilk iş teklifiydi. Yakışan oydu: iş olarak değil omuzdaş olarak yanında durdum. Yurt’u çıkarmanın çabası aylar ve aylarca sürdü. Onu sen nice acıların, zorlukların içinde doğurdun. O seninle büyümeli Merdan, bu gazete sensiz yetimdir. En azından bir yolunu bulup yazmalısın. Köşenin boş kalmasını kabullenemiyorum. Her şeyden öte yazılarındaki ses pusulamızdı. Bizi, mücadelemizi, okurumuzu, hayata ve topluma ilişkin güncel yorumlarından, ufkundan mahrum bırakmaya hakkın yok. Bu bize verilen cezayı misline katlamaktır. Kişi olarak buluşamıyor da olsak, ufkunla buluşmamızın bir yolunu bul!
Sen direndikçe kazanacaksın, onlar çırpındıkça saldıracak, saldırdıkça daha çok çırpınacak ve batacaklar. Korku duvarını yıkan, baş eğmeyen, teslim olmayan halkın gücü önünde hiçbir şeyin duramayacağını tarih bir kez daha ve Anadolu'muzda kanıtlayacak. Bu kesin. Sevgiler kardeşim.
* * *
Dörtlük
Gövdende çağlar uğulduyor
Yenilmez dağlar uğulduyor
Milyarların katliam silahlarına harcandığı dünyada
Senin varlığında insancıl şarkılar uğulduyor
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder