A. Behramoğlu’nun “Faşizmin Dili” başlıklı kısa fakat son derece önem ve derinlik taşıyan yazısı “Dille düşünce arasında dolaysız ve eytişimsel (diyalektik) bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Dil, düşüncenin sözcüklere dökülmüş biçimidir, denebilir. Bu, dolaysız bir ilişkidir. Öte yandan, düşünce (kavram), zaten bu sözcüklerin ötesinde bir yerde değil, onun kendisidir. Sözcük dağarımız düşünmeyi, düşünme süreci sözcük dağarımızı çoğaltır. Bu da ilişkinin eytişimsel (karşılıklı olarak birbirini etkileyen) yönü olsa gerek. Her şey gibi faşizm de bir dildir” diye başlıyordu. (Cumhuriyet, 27 Temmuz 13)
Bu yazıyı okurken düşündüm: o zaman ahmaklık da bir dil! Ona da ‘ahmakça’ demek gerekir! İşin kötüsü ahmaklık bununla yetinmedi, bu dilin ‘değişik ağızları’ türedi! Biz “resmi dil, anadil, eğitim dili, azınlık dili” falan diye tartışırken, AKP kendine en uygun dili farklı lehçeleriyle resmileştirip devlet dili yaptı, anadil o, yani ‘diktaca’! ‘Faşizm dil grubu’ndan! ‘Duaca, yalanca, barbarca, zorbaca, tehditçe, yasakça, yobazca, buyrukça, kuyrukça, küfürce, çamurca’ gibi bir yığın lehçesi var. O anki soruna hangi lehçe denk düşüyorsa, AKP’li Hacılar ‘diktaca’nın o lehçesiyle konuşuyor. Bu dili ve lehçelerini yarım yamalak bildiği için ağzına yüzüne bulaştıran da var, dilin tüm lehçelerine hakim olan da. Söz gelimi Hacı Mehmet Ali Şahin, çıkıp ‘zorbaca’nın, diktatöre yağcılık aksanıyla “Taksim’de direnişe katılanlar ömür boyu hapisle yargılanmalı!” dedi. Dedi ama aksanı aksadığı için tosladı. Toparlamak için ertesi gün, iktidar tellalı Vali’nin “Silivri mahkemesine dinleyici alınmayacak” sözüne bu kez ‘uzlaşma’ aksanıyla “Bu, Valinin işi değil” diye karşı çıktı! ‘Zaman ayarı’ yanlış olduğu için sözü kendi ağzında patladı! Faşizmin imdadına ‘dikta’ diline tüm aksanlarıyla hakim olan Hacı Bozdağ yetişip, “Vali görevini yerine getirdi!” diye Şahin’e ‘aksan’ ayarı yaptı! Arınç, Çelik, Bağış, Davutoğlu, Ergin gibi gedikli softalar da bu “dinci ve kinci” dile hakimiyette Bozdağ’dan aşağı kalmazlar.
Hele şu “İleri demokrasi” diline bak! Basın toplantısı, ilan ya da bildiri gibi en demokratik yollarla osun biri bunları eleştirdiğinde küplere biniyor, köpürüyor da köpürüyorlar. İçlerinde dünyaca ünlü sanatçıların, aydınların, bilimcilerin olduğu insanlara karşı hakaret ve tehdit dolu saldırılarındaki seviyesizlik, tahammülsüzlük gelmiş geçmiş bütün zorbalara, faşistlere rahmet okuttu! Bu dil ve ruh halini dil bilimciler, toplum bilimciler acaba ilerde hangi tanımlarla nasıl açıklayacak?
Bu dilin ‘bismillahlı, inşallahlı’ avutmaya, uyutmaya dayalı lehçesi var. “One minute; ananı da al git; taraf olmayan bertaraf olur”lu külhan lehçesi var. ‘Mazlumca’sı, ‘şaklabanca’sı var; ihbara, kışkırtmaya, saldırtmaya ‘teşvikçe’si var. Hacıların her biri, duruma göre, uzmanı oldukları lehçeyle, kimi Arınç gibi salya sümük ağlayarak, kimi Kuzu gibi meddah tiplemesiyle, kimi Hüseyin Ç. gibi zorbaca, kimi Davutoğlu gibi sırıtarak, kimi tescilli yobaz Bağış gibi kırıtarak sahne alıyor!
'Ahmakça’nın lehçe çokluğu kadar her şeye hükmetme iştahı da var. Tıptan eğitime, mimariden doğaya, ahlâktan bilime, hukuktan spora, sanattan felsefeye her konu onun kantarında tartılsın, onun tekelinde olsun istiyor. Tartı birimi ‘Kitap’, ölçü birimi tarikat! Şu anki ‘resmi dil’ budur! Nereden mi belli: Bu dili konuşmayanlar ya zincirlenme tehdidi altında ya da zincirli!
Bu dil vicdana, adalete değil, nefrete, öç almaya dayalıdır. Dikta şürekasında, sorgulayan savcının, yargılayan yargıcın, vergileyen vergicinin, sergileyen medyanın, gazlayan polisin, dırlayan valinin, hırlayan milisin bir yanında tespih, bir yanında pala eksik olmaz. Karar onlarla veriliyor. ‘Silivri kararları’ ortada!
Her şeyin böyle gideceğini sanıyorlar ama faşizmin, kan, karanlık ve zulümle kirlettiği dünyaya, hiç beklemedikleri bir anda, insanlık elinde süpürgesiyle gelecektir! Işıktan süpürgesiyle...Sıra onda!
*
Afrika Atasözü:
“Bilge her şeyi bilmez, her şeyi bilen sadece ahmaklardır!”
Bu yazıyı okurken düşündüm: o zaman ahmaklık da bir dil! Ona da ‘ahmakça’ demek gerekir! İşin kötüsü ahmaklık bununla yetinmedi, bu dilin ‘değişik ağızları’ türedi! Biz “resmi dil, anadil, eğitim dili, azınlık dili” falan diye tartışırken, AKP kendine en uygun dili farklı lehçeleriyle resmileştirip devlet dili yaptı, anadil o, yani ‘diktaca’! ‘Faşizm dil grubu’ndan! ‘Duaca, yalanca, barbarca, zorbaca, tehditçe, yasakça, yobazca, buyrukça, kuyrukça, küfürce, çamurca’ gibi bir yığın lehçesi var. O anki soruna hangi lehçe denk düşüyorsa, AKP’li Hacılar ‘diktaca’nın o lehçesiyle konuşuyor. Bu dili ve lehçelerini yarım yamalak bildiği için ağzına yüzüne bulaştıran da var, dilin tüm lehçelerine hakim olan da. Söz gelimi Hacı Mehmet Ali Şahin, çıkıp ‘zorbaca’nın, diktatöre yağcılık aksanıyla “Taksim’de direnişe katılanlar ömür boyu hapisle yargılanmalı!” dedi. Dedi ama aksanı aksadığı için tosladı. Toparlamak için ertesi gün, iktidar tellalı Vali’nin “Silivri mahkemesine dinleyici alınmayacak” sözüne bu kez ‘uzlaşma’ aksanıyla “Bu, Valinin işi değil” diye karşı çıktı! ‘Zaman ayarı’ yanlış olduğu için sözü kendi ağzında patladı! Faşizmin imdadına ‘dikta’ diline tüm aksanlarıyla hakim olan Hacı Bozdağ yetişip, “Vali görevini yerine getirdi!” diye Şahin’e ‘aksan’ ayarı yaptı! Arınç, Çelik, Bağış, Davutoğlu, Ergin gibi gedikli softalar da bu “dinci ve kinci” dile hakimiyette Bozdağ’dan aşağı kalmazlar.
Hele şu “İleri demokrasi” diline bak! Basın toplantısı, ilan ya da bildiri gibi en demokratik yollarla osun biri bunları eleştirdiğinde küplere biniyor, köpürüyor da köpürüyorlar. İçlerinde dünyaca ünlü sanatçıların, aydınların, bilimcilerin olduğu insanlara karşı hakaret ve tehdit dolu saldırılarındaki seviyesizlik, tahammülsüzlük gelmiş geçmiş bütün zorbalara, faşistlere rahmet okuttu! Bu dil ve ruh halini dil bilimciler, toplum bilimciler acaba ilerde hangi tanımlarla nasıl açıklayacak?
Bu dilin ‘bismillahlı, inşallahlı’ avutmaya, uyutmaya dayalı lehçesi var. “One minute; ananı da al git; taraf olmayan bertaraf olur”lu külhan lehçesi var. ‘Mazlumca’sı, ‘şaklabanca’sı var; ihbara, kışkırtmaya, saldırtmaya ‘teşvikçe’si var. Hacıların her biri, duruma göre, uzmanı oldukları lehçeyle, kimi Arınç gibi salya sümük ağlayarak, kimi Kuzu gibi meddah tiplemesiyle, kimi Hüseyin Ç. gibi zorbaca, kimi Davutoğlu gibi sırıtarak, kimi tescilli yobaz Bağış gibi kırıtarak sahne alıyor!
'Ahmakça’nın lehçe çokluğu kadar her şeye hükmetme iştahı da var. Tıptan eğitime, mimariden doğaya, ahlâktan bilime, hukuktan spora, sanattan felsefeye her konu onun kantarında tartılsın, onun tekelinde olsun istiyor. Tartı birimi ‘Kitap’, ölçü birimi tarikat! Şu anki ‘resmi dil’ budur! Nereden mi belli: Bu dili konuşmayanlar ya zincirlenme tehdidi altında ya da zincirli!
Bu dil vicdana, adalete değil, nefrete, öç almaya dayalıdır. Dikta şürekasında, sorgulayan savcının, yargılayan yargıcın, vergileyen vergicinin, sergileyen medyanın, gazlayan polisin, dırlayan valinin, hırlayan milisin bir yanında tespih, bir yanında pala eksik olmaz. Karar onlarla veriliyor. ‘Silivri kararları’ ortada!
Her şeyin böyle gideceğini sanıyorlar ama faşizmin, kan, karanlık ve zulümle kirlettiği dünyaya, hiç beklemedikleri bir anda, insanlık elinde süpürgesiyle gelecektir! Işıktan süpürgesiyle...Sıra onda!
*
Afrika Atasözü:
“Bilge her şeyi bilmez, her şeyi bilen sadece ahmaklardır!”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder