Benzerlik belirten “gibi” edatı birçok alanda anlamını yitirdi. Buna rağmen kullanılıyor olması hem fazlalıktır hem de eklendiği tanımı sulandırıp gerçeklikten uzaklaştırıyor. Sözgelimi, TRT için “AKP organı gibi” demek böyledir. Ya da “RTE diktatör gibi davranıyor” demek, “Çevik Kuvvet iktidarın milisi gibi” demek ya da başta İstanbul Valisi birçok bürokrata “Hükümetin memuru gibi” demek ya da başta Silivri’deki heyetler, birçok adli kurul “Başbakanın emrinde gibi” demek, gerçeği tamı tamına yansıtmıyor, üstelik ‘aslında öyle değil’ çağrışımı yarattığı için ‘iltifat’ anlamı taşıyor! Tehlikeyi gerçek adıyla tanımlamak gerekir. Saldırı karşısında güçlü olmanın gereği budur. Yalana “yalan gibi”, yılana “yılan gibi” denmez, yalan yalandır, yılan yılandır! Size bakan kurt ise, “kurt gibi bakıyor” olmaz!
TRT, “tarafsız ve bağımsız” maskesi altında hem de halkın vergileriyle ABD, AKP ve ÖSO’ya lojistik destek yayını yapıyor. AKP politikalarını yaygınlaştırma uğrunda ‘destan yazıyor’! ‘TOMA’sına doldurduğu ‘ilaç’: yalan haber, sahte belge, iftira, çarpıtma, kışkırtma. Söz gelimi son dönemin aktüel konusu olan “Mursi’nin devrilmesi”nden sonra yaptığı programlar tek kale maç! “Uzman” adı altında konuşanların her biri bir Davutoğlu, Arınç, Bağış, Çelik, Bozdağ. Haberler Müslüman Kardeşler’in bakış açısından. Yorumlarda başka bakış açısı beklersen boşuna beklersin; sinir sisteminin bozulması yanına kâr kalır. Bu programların tek amacı “Esad’ı devirmek, Mursi’yi kaldırmak” anlayışına hizmet. Yorumcuların tümü iktidar politikasına güdümlü. Yaşanan gerçekliği değil, olmasını istedikleri şeyi gerçeklik gibi sunan bir yığın dinci, gerici, yobaz sahtekâr “uzman” sıfatıyla konuşuyor da konuşuyor. Söz gelimi, “Suriye’deki Tiran ailesi Esadların gidişine saatler kaldı! Bu kesin, artık konuşmamız gereken ne zaman gideceği değil, gidişin sonrasında yapmamız gerekenlerdir!” diye söze başlayan zibidi, aynı cümleyi aynı ekranda tam iki yıldır tekrarlıyor. Plak olsa aşınır!
Gericiliğe ayarlı siyaset ve iktidar politikalarının güdümünde yayın yapan sadece TRT mi? Medyanın % 90’ı böyle ama TRT’nin özelliği “resmi kurum” olması, yani halkın parasıyla çalışması! Halk düşmanlığını, yalanı, halkın vergileriyle halka kakalıyor! TRT’ye “iktidarın borazanı gibi” mi diyeceğiz?
Ramazan programlarında yazdığı ‘inanç konulu destan’lar ise ayrı şenlikti! ‘Dindarlık’ örtüsü altında dinciliği, yobazlığı körükledi de körükledi. Öyle ki, işi “sokağa çıkan hamile kadına lanet yağdıran” yobazı övgülerle döndüre döndüre konuşturmaya dek vardırdı. Ramazan sohbetlerinde öyle ‘Hoca’lar öyle fetvalar verdiler ki, insanın gülmemesi için 7 yaşında olması ya da okula gitmese bile ilkokul’un önünden bir kere geçmiş olması yeterli. Ki bu da zaten, “güleriz ağlanacak halimize” cümlesindeki “gülme”dir. Bu sohbetlerden birinde Hoca, “Tanrının bulut ve rüzgârı yaratışı”nı anlatırken “Kuran’da böyle binlerce bilimsel veriye işaret olduğunu” söyledikten sonra, “Şimdi aklınıza, ‘madem böyle neden bilimsel keşifleri yapanlar Müslümanlar değil’ sorusu takılabilir!” diye ekledi ve bu soruyu şöyle yanıtladı: “Çünkü Müslümanlar keşfetse inanması güç olurdu!” Tanrı’nın takdiri bu! Gülmek mi gerekir ağlamak mı, artık siz karar verin!
“Önüne ne koysak yer” diye hesap ettikleri bir kitle var. Hani %50 diye niteledikleri kitle. “Nur”la, yani karanlıkla yoğurdukları işte o kesim. İktidarın kapı kulu, yandaş, yalaka, dinci, gerici medyanın haber ve program anlayışı o kitleyi “elde bir, çantada keklik” tutma hesabına dayalı! Birazcık uyanıp gerçeği sorgulayanın karşısında deliye dönüyorlar. O sızıntıyı sıvamak için anında bin yeni yalan üretiyorlar. Yalan üretme konusunda ise temel dayanakları ‘inanç’ konusu. Çünkü inancını ‘masumiyet’ ölçüsüyle yaşayan insan “Hoca’nın yalan söyleyeceğini” düşünmek bile istemez. Umudunu teslim ettiği politik ya da ruhani güçlerce hançerleneceğine ihtimal vermez. Bu duygu yalanın oltasıdır. Yazık ki, kendisini avlamak için kullanacağı oltayı “avcıya” veren de halkın kendisi! Karar onun! TRT’den dinlediği yalana vergi ödüyor! Kanan mı alçak, kandıran mı? Bu sorunun yanıtını ise, günü geldiğinde hayat veriyor. Halkı kandıranın ağzındaki yalanı boynuna urgan yaparak!
* * *
Anton Çehov
“Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur!”
TRT, “tarafsız ve bağımsız” maskesi altında hem de halkın vergileriyle ABD, AKP ve ÖSO’ya lojistik destek yayını yapıyor. AKP politikalarını yaygınlaştırma uğrunda ‘destan yazıyor’! ‘TOMA’sına doldurduğu ‘ilaç’: yalan haber, sahte belge, iftira, çarpıtma, kışkırtma. Söz gelimi son dönemin aktüel konusu olan “Mursi’nin devrilmesi”nden sonra yaptığı programlar tek kale maç! “Uzman” adı altında konuşanların her biri bir Davutoğlu, Arınç, Bağış, Çelik, Bozdağ. Haberler Müslüman Kardeşler’in bakış açısından. Yorumlarda başka bakış açısı beklersen boşuna beklersin; sinir sisteminin bozulması yanına kâr kalır. Bu programların tek amacı “Esad’ı devirmek, Mursi’yi kaldırmak” anlayışına hizmet. Yorumcuların tümü iktidar politikasına güdümlü. Yaşanan gerçekliği değil, olmasını istedikleri şeyi gerçeklik gibi sunan bir yığın dinci, gerici, yobaz sahtekâr “uzman” sıfatıyla konuşuyor da konuşuyor. Söz gelimi, “Suriye’deki Tiran ailesi Esadların gidişine saatler kaldı! Bu kesin, artık konuşmamız gereken ne zaman gideceği değil, gidişin sonrasında yapmamız gerekenlerdir!” diye söze başlayan zibidi, aynı cümleyi aynı ekranda tam iki yıldır tekrarlıyor. Plak olsa aşınır!
Gericiliğe ayarlı siyaset ve iktidar politikalarının güdümünde yayın yapan sadece TRT mi? Medyanın % 90’ı böyle ama TRT’nin özelliği “resmi kurum” olması, yani halkın parasıyla çalışması! Halk düşmanlığını, yalanı, halkın vergileriyle halka kakalıyor! TRT’ye “iktidarın borazanı gibi” mi diyeceğiz?
Ramazan programlarında yazdığı ‘inanç konulu destan’lar ise ayrı şenlikti! ‘Dindarlık’ örtüsü altında dinciliği, yobazlığı körükledi de körükledi. Öyle ki, işi “sokağa çıkan hamile kadına lanet yağdıran” yobazı övgülerle döndüre döndüre konuşturmaya dek vardırdı. Ramazan sohbetlerinde öyle ‘Hoca’lar öyle fetvalar verdiler ki, insanın gülmemesi için 7 yaşında olması ya da okula gitmese bile ilkokul’un önünden bir kere geçmiş olması yeterli. Ki bu da zaten, “güleriz ağlanacak halimize” cümlesindeki “gülme”dir. Bu sohbetlerden birinde Hoca, “Tanrının bulut ve rüzgârı yaratışı”nı anlatırken “Kuran’da böyle binlerce bilimsel veriye işaret olduğunu” söyledikten sonra, “Şimdi aklınıza, ‘madem böyle neden bilimsel keşifleri yapanlar Müslümanlar değil’ sorusu takılabilir!” diye ekledi ve bu soruyu şöyle yanıtladı: “Çünkü Müslümanlar keşfetse inanması güç olurdu!” Tanrı’nın takdiri bu! Gülmek mi gerekir ağlamak mı, artık siz karar verin!
“Önüne ne koysak yer” diye hesap ettikleri bir kitle var. Hani %50 diye niteledikleri kitle. “Nur”la, yani karanlıkla yoğurdukları işte o kesim. İktidarın kapı kulu, yandaş, yalaka, dinci, gerici medyanın haber ve program anlayışı o kitleyi “elde bir, çantada keklik” tutma hesabına dayalı! Birazcık uyanıp gerçeği sorgulayanın karşısında deliye dönüyorlar. O sızıntıyı sıvamak için anında bin yeni yalan üretiyorlar. Yalan üretme konusunda ise temel dayanakları ‘inanç’ konusu. Çünkü inancını ‘masumiyet’ ölçüsüyle yaşayan insan “Hoca’nın yalan söyleyeceğini” düşünmek bile istemez. Umudunu teslim ettiği politik ya da ruhani güçlerce hançerleneceğine ihtimal vermez. Bu duygu yalanın oltasıdır. Yazık ki, kendisini avlamak için kullanacağı oltayı “avcıya” veren de halkın kendisi! Karar onun! TRT’den dinlediği yalana vergi ödüyor! Kanan mı alçak, kandıran mı? Bu sorunun yanıtını ise, günü geldiğinde hayat veriyor. Halkı kandıranın ağzındaki yalanı boynuna urgan yaparak!
* * *
Anton Çehov
“Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur!”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder