27 Şubat 2014 Perşembe

AKP’nin Sanat ve Kültürü ‘Kutulama’ Hesabı: TÜSAK


AKP’nin Sanat ve Kültürü ‘Kutulama’ Hesabı: TÜSAK

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
26 Şubat 2014, 10:24
Sadece ‘kutulama’ yani kâr ve rant hesabı olsa! Sansürcü, ‘Alo’cu, dinci, diktacı, hilafetçi kafadaki hesap rantın ötesinde. İktidar güdümlü TÜSAK (Türkiye Sanat Kurumu) manevrası, esas olarak kültür ve sanatın ‘AK’laştırılması, yozlaştırılması, yobazlaştırılması hesabı içeriyor. Bu hesap gizlenip; saman altından, sümen altından iktidar güdümlü ‘akademik’ çevrelerce hamuru yoğrulsun istendi. Sözgelimi: çok önceden, bu proje sanki AKP Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca geliştirilmiyormuş gibi; İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde  TÜSAK’ı meşrulaştırma hesabına dönük konferanslar düzenlendi. TÜSAK’ın ‘İngiltere modelinden esinli çağdaş bir proje‘ olduğu söylendi. Akıllarınca, ‘AK’ maske altında ‘kara’yı pişirecek, ‚muhafazakâr sanat‘ hesabına toplumda maya tutturacak, dinci yobazlığı meşrulaştırıp halka yedirecekler! ‘İngiltere Modeli’ymiş! Eh, Katar, Bahreyn, Suudi de bu anlamda ‘İngiltere Modeli’!

Bunların TÜSAK’la güttükleri amaç; Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Senfoni Orkestrası’nın yanı sıra, Güzel Sanatlar Müdürlüğü yasalarını da lâğvederek, bu kurumları Türkiye Cumhuriyeti tarihinden silmektir. Ülkeyi karanlıkta boğmaya çalışan iktidar ve ‘akademik’ sıfatlı yandaşlarının kurduğu tuzağa karşı, çok sayıda sanat kültür inisiyatifi ve demokratik kuruluş çalıştay düzenledi ve ortak imzayla mücadele deklarasyonu hazırladı. Kültür Sanat-Sen, TMMOB - Mimarlar Odası,Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Barosu, Sine-Sen, Oyuncular Sendikası, Türkiye Yazarlar Sendikası, Özerk Sanat Konseyi, TOBAV, DETİS, TOMEB, İŞTİSAN, OPSOD, Tiyatro Platformu, Türkiye Tiyatrolar Birliği, Sanatçılar Girişimi, Sen-Der, Güzel Sanatlar Birliği, Resim Derneği, Red Fotoğraf Grubu, Alternatif Tiyatro Platformu, Heykeltraşlar Derneği, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, PEN Türkiye, Hamur Mizah ve Karikatür Grubu, Evrensel Kültür, Emin Türk Eliçin Kültür Sanat Vakfı, Karikatürcüler Derneği, SenaristBir, Karşı Sanat‘ın ortak imzayla kamuoyuna sundukları “Kültür ve sanata siyasi ve ekonomik müdahalelere karşı alternatiflerimiz çalıştayı sonuç deklarasyunu” şöyle: “Kültür ve sanat alanında uzun zamandır birikmiş sorunlarımızı daha da derinleştirecek müdahaleleri masaya yatırdık. Kültür ve sanat alanında faaliyette bulunan, içinde Özerk Sanat Konseyi bileşenlerinin de olduğu dernek, vakıf, meslek örgütü, demokratik kitle örgütü, sendikaların ve bağımsız katılımcıların buluştuğu alternatif bir çözüm programı oluşturmayı amaçladık. Kültür ve sanat emekçileri olarak, birikmiş sorunlarımıza çözüm aradık. Türkiye’de kültür  ve sanat geleneğini yaratan, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumların tüzel kişiliklerinin kaldırılmasına ve bağımsız sanat yapabilme olanaklarının ellerinden alınmasına izin vermeyeceğimizi bir kez daha teyit ettik. Uygar bir ülkede sanat kâr ve rant için yapılamaz, devletin sanata desteği olmazsa olmazdır. Bilim ve sanat özgürdür kurumları özerktir. Sanatın özgürce üretilmesini sağlamak sosyal devletin temel görevlerinden biridir. Ödenekli sanat kurumlarında yapılacak her türlü mevzuat değişiklikleri iktidarların tepeden inmeci yaklaşımları ile değil en demokratik biçimde çalışanları temsil eden demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla gerçekleştirilmelidir.  Sonuç olarak:

1) Siyasi iktidarların doğrudan sanatı ve kültürü yöneteceği ve sanatın ticarileştirilmesi anlamına gelen hiçbir yasa taslağını kabul etmiyoruz.

2) Ödenekli sanat kurumları korunmalı ve özerklik anlayışının esas alındığı yasalar yapılmalıdır.

3) Kültür sanat alanındaki demokratik kitle örgütleri tarafından sanat kurultayı yapılmalıdır.

4) Siyasi iktidarların sanat ve kültür alanını tehdit eden hegemonyası ve piyasalaştırma politikalarına karşı örgütlü tepkisi yansıtılmalıdır.

5) TÜSAK yasa tasarısı taslağına karşı gerçekleştirilecek eylem ve etkinliklerin takvimi belirlenecektir.

6) Devlet sanatın nasıl olması gerektiğine müdahale edemez.  Sanatın içeriği ve biçimi hiç bir siyasi iktidarın günlük politikalarının konusu yapılamaz.  Devlet, siyasi iktidarların değişiminden etkilenmeyecek kalıcı yönetim politikası ile sanata özgür ortam yaratmakla yükümlüdür.

7) Sanat ve kültür alanlarına destek; ihale ve rant sürecine dönüştürülmemelidir. Sanat kurum ve kuruluşlarının belirleyeceği objektif kriterlerle destek oranları oluşturulmalıdır.

8) Bakanlıklarda ve yerel yönetimlerde ilgili kuruluş olarak korunacak ve yeni kurulacak tüm sanat kurumlarının özerklik prensibi, anayasada açık biçimde güvence altına alınmalı, uygulanmalıdır.

9) Ödenekli sanat kurumlarında iş güvencesiz istihdam kabul edilemez

10) Sanat kurumlarında esnek, güvencesiz, sendikasız ve angarya çalışma biçimlerine son verilmelidir. Bu konuda verilecek mücadele, kültür ve sanat için verilen mücadelenin ayrılmaz parçasıdır.

11)Sansür ve yasaklamalar asla kabul edilemez. Sansürle mücadele kültür ve sanat emekçilerinin en temel görevidir.

12) Siyasi iktidarların ‘genel ahlak kuralları’ sanat için bir ölçüt olamaz.

13) Özerk sanat konseyinin hazırladığı yasa tasarısı taslağı güncellenmeli ve baz alınarak değerlendirilmelidir”.

Tüm demokrasi güçleri, ufkumuza kurulan pusuyu bozma kavgasına omuz vermelidir. Bu yurdun demokratları, hırsızı ‘hayırsever’, faşizmi ‘ileri demokrasi’ diye kakalayan dinci faşizmin hesaplarını bozacak güçtedir.

***
Einstein: “Dünya üzerindeki mükemmel ve ilham verici olan her şey özgürce çalışabilme fırsatı olan bireylerce yaratılmıştır”.

Her biri direnişin parçası, her birinin sesi bahar


Her biri direnişin parçası, her birinin sesi bahar

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
23 Şubat 2014, 11:35
Biriken zindan mektuplarının bir kısmından önceki yazımda söz ettim, kalanlar sanki hakları yenmiş duygusuyla bana bakıyor. Çekip aldım içlerinden bir tomar. İsterdim ki; tümünü, virgülüne bile dokunmadan yayınlayayım. Öyle çok şeyleri var ki, bölüşecek. Öyle çok sözleri var ki; hayatımıza, umutlarımıza, acılarımıza dair. Baştakiler ülkeyi zindanlarla kuşatıp, halkın evlatlarıyla doldurunca; sandılar ki, halkı teslim alacaklar; zulümlerini, hırsızlıklarını, emperyalizme kulluklarını, saltanatlarını payidar kılacaklar. İşte, halkın gerçek evlatları, devrimciler zindanları zulme karşı direnişin, faşizme karşı kavganın barikatı kıldılar. Her biri direnişin parçası; her birinin sesi bahar. Mektuplarında acılarından yakınma duygusu değil, mücadele ve antifaşist öfkeyi bölüşme duygusu tütüyor.

“Size Kocaeli F Tipi Hapishanesi tecrit hücrelerinden yazıyorum” diye başlamış mektubuna, Mart 2013’te Okmeydanı’ndaki operasyonda gözaltına alınan 11 kişiden biri olan Durmuş Erdemir. Bir yıldır tecrit hücrelerindeler. Erdemir, “Henüz mahkemeye çıkarılmadık. Tutuklananlar 20-58 yaş arası işçi ya da emekli. Ortak noktaları: mahallelerindeki, ülkelerindeki, dünyadaki gelişmeler karşısında halktan, haklıdan yana politik duyarlık taşımaları. İsrail vahşetini protesto, işten atılan emekçilerin eylemine destek, 1 Mayıs’a katılma, ‘Su halkındır, parayla satılamaz’ basın açıklaması... suçlandıkları eylemler” diyor. Bunların hiçbiri tutuklama gerekçesi olamaz, ama onlar tutuklu. Hücredeler. 20.05.2014’te İstanbul Adliye Sarayı 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 13:30’da duruşmaları var. “Mahkeme kürsüsünde doğruyu, namusu, adaleti, hakkı, hukuku savunacağız. Başımız dik, alnımız açık, yüzümüz ak”.

Mehmet Püremiş, 19 Şubat 2013 şafağında 28 ilde eş zamanlı operasyonla  gözaltına alınan 184 KESK’li emekçiden biri. Diğer illerdeki tutukluların tahliyesine rağmen, İstanbul’dakiler bir yıldır F Tipi zindandalar. İlk 8 ay ‘dosyadaki gizlilik kararı var’ denilerek, neden tutuklandıkları kendilerine söylenmedi. Daha sonra açıklanan iddianamedeki ‘suçlarına’ gelince: “1 Mayıs’a katılmak, 8 mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne katılmak, ‘4+4+4 Eğitim Sistemine Hayır‘ demek; parasız eğitim, parasız sağlık istemek; ‘İş güvenliği geleceğimizdir’ pankartıyla TBMM’ye yürümek, sendikalarda toplantı yapmak, ÇHD’li avukatlara destek olmak”… Evet, yanlış duymadınız; bu gerekçelerle aylardır insanlarımız hücrelerde. Onlardan biri olan Erkan Karataş da, Edirne F Tipi Zindandan “KESK’e, devrimcilere yönelik kurulan komploya karşı verilen mücadeleye destek çağrısı” yapıyor. 18 Ocak 2013’teki operasyonda toplanan ve tutuklanıp Edirne F Tipi Zindan’a kapatılan öğrencilerden Mahir Bektaş, “Hakkımızdaki yalanları öğrenmek için 10 ay iddianame bekledik. Bu kadar beklediğimize göre ciddi senaryo hazırladıklarını sandık, ama yanılmışız, savcı polis fezlekelerinin aynısını iddaname diye sundu. İşkenceye karşı olmak Gençlik Federasyonu’na üye olmak bile suçlarımız arasında” diyor. Aynı zindandan yazan Nadir Çınar bir zulme işaret ediyor: “Devlet tutsakların sağlık sorunlarını onlara karşı intikam aracı olarak kullanıyor. Bu hapisanede bulunan Bekir Şimşek, 2001 de zorla müdahale sonucu Wernicke-Korsakoff (beynin hücrelerinin ölümü) hastası olmuştur. 2009’a dek birçok kez Adli Tıp Kurumu’nun bu hastalık teşhisi ile ‘Hapishanede kalamaz, hastahanede kalmalı’  raporuna, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi ve Edirne Devlet Hastanesi’nin verdikleri raporlara rağmen Bekir Şimşek hapisanede tutulmaktadır. Devlet, kendine tehlikeli gördüğü hasta tutsakları ölüme terketmektedir”. İzmit F Tipi Zindan’dan Özer Sevinç: “Maltepe-Gülsuyu halkındanız. Mahallemizde çetelere, uyuşturucu satıcılarına karşı çıktık diye; 19 kişi, 10.10.2013’te tutuklandık” diyor. Mektubunda ‘Kentsel Dönüşüm Projesi’ maskesi altında, devletin Gülsuyu’na dönük yağma politikasına işaret ediyor. Uyuşturucu çeteleri, mahalledeki devrimcilere saldırtmanın hesaplı bir komplo olduğunu anlatıp ekliyor: “Bizler bu komplo sonucu tutuklandık. Tutuklanma nedeni çetelere karşı çıkmamız, yozlaşmaya karşı çıkmamız, mahallemize sahip çıkmamız, çeteler tarafından katledilen Hasan Ferit’e sahip çıkmamızdır. Tutuklanıp tecrite atıldık ama bu kör kalın betonlar arasında da inandıklarımızı savunmaya, mücadeleye devam edeceğiz”. Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Zindan’dan Emrah Uygul, “Gazete ve fotoğraflar da yasadışı doküman kapsamında” diye başlamış mektubuna. “07.02.14’te, B52 Nolu hücreyi basan görevlilerce, tutsakların gazeteleri ve duvardaki fotoğrafları da dahil, nerdeyse tüm eşyalarına el konulduğunu” yazıyor. “Bu talanın gerekçesini, yangın ihtimaline karşı her türlü kağıdı sizi korumak için alıyoruz, diye açıkladır” diyor. “Bu zulme karşı çıkanları karga tulumba ettiler, gazete ve fotoğraflarını vermemekte direnen Kadir Baylan’a soruşturma açıldı” diyor. Tutsaklardan gelen kimi dokümanlar ise ‘iletilmesi yasaklanan mektuplar’a ilişkin... Sözgelimi; Mecit Şahinkaya’nın, bana yazdığı mektup ‘sakıncalı’ bulunup, iletilmesi yasaklanmış! O da, Adalet Bakanlığı Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın yasaklanan mektubu hakkındaki ‘Sakıncalı Mektup Değerlendirme Kararı’nı yollamış! Direnmenin bir biçimi olarak.

Birçoğuna değinemediğim zindan mektuplarının tümünde ortak duygu aynı: zulme boyun eğmeyiş! Yani; her birinin sesi bahar.
------------------------------------------------
CHE:
“Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz!”

24 Şubat 2014 Pazartesi

Tutsaklığı Özgürlük Şarkılarıyla Göğüsleyenler


Tutsaklığı Özgürlük Şarkılarıyla Göğüsleyenler

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
19 Şubat 2014, 10:46
Önümde zindanlardan gelmiş tomarla mektup. Hangisini açsam, bana soluttuğu ilk duygu bu: zincire vurulan, tecrit hücrelerine tıkılan, ülkenin geleceğidir; karartılmak istenen ufkumuz, umudumuzdur. Halkın zincir altındaki evlatları mektuplarında kendi bireysel acılarından, zorluklarından, karşı karşıya oldukları belalardan değil; faşizmin halka kurduğu pusulardan söz ediyor. Onlar özgür tutsaklar. Her biri zincir altında. Ama, her birinin mektubunda “Faşizme boyun eğme; zulme diren” çağrısı var.

Sincan Kadın Kapalı Zindanı’ndan yazan Sevda Kurban, “Beton duvarları aşıp seslerini duyurmaya çalışan yüzlerce tutsak mektubunun arasından sıyrılıp sesimi size duyurmaya çalışacağım. Grup Yorum konserine katıldığım, bir basın açıklamasının resmini çektiğim, 1 Mayıs’a katıldığım gerekçesiyle iki buçuk yıldır tutsağım. Adaletin terazisi bu saydığım gerekçelerle on bir buçuk yıl tarttı. Anlayacağınız önümde uzun yıllar var.  Ancak, kendime yapılan hukuksuzluğu anlatmayacağım. Bir çağrı için çalıyorum kapınızı” diye başladığı mektubunda,  insanları Halkın Hukuk Bürosu ve ÇHD’li tutuklu avukatlarla dayanışma içinde olmaya çağırıyor: “Yıllardır onlar bizleri savundular. Şimdi sıra bizde”… Kocaeli F Tipi’nden Gürkan Türkoğlu aynı duyguyla, “Onlar cunta mahkemelerinde bizi korkusuzca savundular. Herkesin teslim alınmak istendiği zamanlarda, infazlarda cenazelerimize sahip çıktılar. Tehditlere aldırmadan kayıplarımızı aradılar. Mahkemelerde işkencecilerimiz, katillerimizden hesap sordular. Adları ‘terörist avukatı’na çıkarıldı, aldırmadılar. Şehir şehir kaçırılan infaz mahkemelerine aç, uykusuz, borç parayla gittiler. Katliamlarda parçalanmış bedenlerimizi teşhis ettiler. Ağlamaya vakitleri olmadı. Morglardan cenazelerimizi aldılar. Zindan kapılarına atılan silinmiş hafızalarımıza dost, yoldaş oldular” diye yazmış. Mektuba iliştirdiği desenin ilk karesinde, devrimci tutsak “Avukatlarımızı bırakın savunmamızı yapsınlar” deyince, yargıç “Onları kim savunacak” diye soruyor. 2. karede; devrimciler, emekçiler, aydınlardan oluşan kalabalık tutuklu kitlesi bir ağızdan “Biz savunacağız” diye bağırıyor. ‘Kandıra F Tipi Zindan’dan Durmuş Erdemir şöyle yazmış: “19. yüzyılda, ünlü Fransız Avukat Bernger yoksulluk içinde ölürken, meslektaşları ‘Üstat, ayaklarınızın ucuna altın dolu torbalar koymuşlardı, neden almadınız’ diye sorduğunda, Bernger, ‘Almak için eğilmek lâzımdı’ diye yanıtlamış. O zamanlar, eğilmeyen avukatların payına yoksulluk düşüyormuş. Bugünün Türkiye’sinde ise yalnızca yoksulluk değil; gözaltılar, tutsaklıklar, tecrit, hatta HHB ve ÇHD’li avukatlara istenen cezalara bakıp diyebiliriz ki, zindan hücrelerinde ölmek düşüyor”.

F Tipi Zindanların tecrit hücrelerinden Ümit Çimen, Veli Zengin, Gökhan Atay, Ünal Çimen, Hasan Farsak, Musa Aykanat, Ali Teke, Ulaş Erduran, Tolga Bülbül, Tamer Korkmaz, Murat Gün, Güçlü Sevimli, Cem Coşkun, Ali Cıblak, Durmuş Erdemir, Utku Aykar, Ufuk Boyraz, Volkan Canlıer, Bülent Özdemir, Murat Kaymaz, Hüsamettin, Özkan Yılmaz aynı duygularla yazıyor ve faşist zulmün hedef aldığı HHB ve ÇHD’li avukatlarına demokrasi ve özgürlüklerden yana herkesi omuzdaş olmaya çağırıyor. Beşir Özdemir’in mektubu iki karıncanın diyaloğu: “Karıncalardan biri sırtında yüzlerce dosya taşıyan diğer karıncaya ‘O kocaman dosyaları nasıl kaldırabiliyorsun’ diye soruyor. Diğer karınca ‘ÇHD İddianamesi bu. 622 sayfa. Ama içi boş, anladın mı?’ diye yanıtlıyor”…

Edirne F Tipi’nden Servet Göçmen, tutuklu avukatlarla dayanışmaya çağıran mektubunda, “Halkını, vatanını seven herkesin bir gün tanışabileceği F Tipi hapishaneden sevgi, selam; nasılsınız” diye sorup, eklemiş: “Bizler, olması gerektiği gibiyiz”. Şu, “Olması gerektiği gibiyiz” sözü, zindandaki devrimci için nasıl derin bir anlam içeriyor. Eften püften gerekçelerle zincirlenip zindana tıkılmış 2.776 öğrenciden biri olan Güven Usta, Edirne F Tipi zindan mektubunda, “Halkımızın ahı ABD işbirlikçisi Fethullah ve RTE’nin ahına benzemez. Mazlumun ahı lafta kalmaz. Sahte, ikiyüzlü değil, gerçektir. Biz devrimci gençler bağımsızlık, demokrasi mücadelesini her alanda AKP’nin mahkemelerinde de sürdüreceğiz” diyor. Demokrasi güçlerini, mahkemelerde devrimci öğrencilerle dayanışmaya çağırıyor.

Zindan mektupları arasındaki bir büyük zarftan ise beni gözlerimi yaşartacak denli duygulandıran armağanlar çıktı: Bir yeni yıl takvimi, üstünde Haziran İsyanı’nda öldürülen halk evlatlarının,  görüntüleri. Alev almış Mahir’in görüntüsüyle işlenmiş, ucu boncuklu bir kitap ayracı. Ve ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay, Şube Yöneticisi Günay Dağ’ın da aralarında olduğu, her bir sayfasını bir özgür tutsağın yazdığı, 21 sayfalık el yapımı dilek kitabı; 2014’te mücadelenin yükselmesi dileğini dillendiren. Bu kitabın kitaplığı kalbimdir.

Değinemediğim tomarla mektup gelecek yazıya kaldı. Zindanlardaki halk evlatlarıyla omuzdaşlık, her şeyden önce insan olabilmenin en temel ölçülerinden biridir. Halk evlatlarının kollarındaki zincir mutlaka ve mutlaka kırılacaktır.

***
Bertolt Brecht:
Adalet ekmeğini de
Kendisi pişirmeli halkın
Gündelik ekmek gibi
Bol, pişkin, verimli.