Önümde zindanlardan gelmiş tomarla mektup. Hangisini açsam, bana soluttuğu ilk duygu bu: zincire vurulan, tecrit hücrelerine tıkılan, ülkenin geleceğidir; karartılmak istenen ufkumuz, umudumuzdur. Halkın zincir altındaki evlatları mektuplarında kendi bireysel acılarından, zorluklarından, karşı karşıya oldukları belalardan değil; faşizmin halka kurduğu pusulardan söz ediyor. Onlar özgür tutsaklar. Her biri zincir altında. Ama, her birinin mektubunda “Faşizme boyun eğme; zulme diren” çağrısı var.
Sincan Kadın Kapalı Zindanı’ndan yazan Sevda Kurban, “Beton duvarları aşıp seslerini duyurmaya çalışan yüzlerce tutsak mektubunun arasından sıyrılıp sesimi size duyurmaya çalışacağım. Grup Yorum konserine katıldığım, bir basın açıklamasının resmini çektiğim, 1 Mayıs’a katıldığım gerekçesiyle iki buçuk yıldır tutsağım. Adaletin terazisi bu saydığım gerekçelerle on bir buçuk yıl tarttı. Anlayacağınız önümde uzun yıllar var. Ancak, kendime yapılan hukuksuzluğu anlatmayacağım. Bir çağrı için çalıyorum kapınızı” diye başladığı mektubunda, insanları Halkın Hukuk Bürosu ve ÇHD’li tutuklu avukatlarla dayanışma içinde olmaya çağırıyor: “Yıllardır onlar bizleri savundular. Şimdi sıra bizde”… Kocaeli F Tipi’nden Gürkan Türkoğlu aynı duyguyla, “Onlar cunta mahkemelerinde bizi korkusuzca savundular. Herkesin teslim alınmak istendiği zamanlarda, infazlarda cenazelerimize sahip çıktılar. Tehditlere aldırmadan kayıplarımızı aradılar. Mahkemelerde işkencecilerimiz, katillerimizden hesap sordular. Adları ‘terörist avukatı’na çıkarıldı, aldırmadılar. Şehir şehir kaçırılan infaz mahkemelerine aç, uykusuz, borç parayla gittiler. Katliamlarda parçalanmış bedenlerimizi teşhis ettiler. Ağlamaya vakitleri olmadı. Morglardan cenazelerimizi aldılar. Zindan kapılarına atılan silinmiş hafızalarımıza dost, yoldaş oldular” diye yazmış. Mektuba iliştirdiği desenin ilk karesinde, devrimci tutsak “Avukatlarımızı bırakın savunmamızı yapsınlar” deyince, yargıç “Onları kim savunacak” diye soruyor. 2. karede; devrimciler, emekçiler, aydınlardan oluşan kalabalık tutuklu kitlesi bir ağızdan “Biz savunacağız” diye bağırıyor. ‘Kandıra F Tipi Zindan’dan Durmuş Erdemir şöyle yazmış: “19. yüzyılda, ünlü Fransız Avukat Bernger yoksulluk içinde ölürken, meslektaşları ‘Üstat, ayaklarınızın ucuna altın dolu torbalar koymuşlardı, neden almadınız’ diye sorduğunda, Bernger, ‘Almak için eğilmek lâzımdı’ diye yanıtlamış. O zamanlar, eğilmeyen avukatların payına yoksulluk düşüyormuş. Bugünün Türkiye’sinde ise yalnızca yoksulluk değil; gözaltılar, tutsaklıklar, tecrit, hatta HHB ve ÇHD’li avukatlara istenen cezalara bakıp diyebiliriz ki, zindan hücrelerinde ölmek düşüyor”.
F Tipi Zindanların tecrit hücrelerinden Ümit Çimen, Veli Zengin, Gökhan Atay, Ünal Çimen, Hasan Farsak, Musa Aykanat, Ali Teke, Ulaş Erduran, Tolga Bülbül, Tamer Korkmaz, Murat Gün, Güçlü Sevimli, Cem Coşkun, Ali Cıblak, Durmuş Erdemir, Utku Aykar, Ufuk Boyraz, Volkan Canlıer, Bülent Özdemir, Murat Kaymaz, Hüsamettin, Özkan Yılmaz aynı duygularla yazıyor ve faşist zulmün hedef aldığı HHB ve ÇHD’li avukatlarına demokrasi ve özgürlüklerden yana herkesi omuzdaş olmaya çağırıyor. Beşir Özdemir’in mektubu iki karıncanın diyaloğu: “Karıncalardan biri sırtında yüzlerce dosya taşıyan diğer karıncaya ‘O kocaman dosyaları nasıl kaldırabiliyorsun’ diye soruyor. Diğer karınca ‘ÇHD İddianamesi bu. 622 sayfa. Ama içi boş, anladın mı?’ diye yanıtlıyor”…
Edirne F Tipi’nden Servet Göçmen, tutuklu avukatlarla dayanışmaya çağıran mektubunda, “Halkını, vatanını seven herkesin bir gün tanışabileceği F Tipi hapishaneden sevgi, selam; nasılsınız” diye sorup, eklemiş: “Bizler, olması gerektiği gibiyiz”. Şu, “Olması gerektiği gibiyiz” sözü, zindandaki devrimci için nasıl derin bir anlam içeriyor. Eften püften gerekçelerle zincirlenip zindana tıkılmış 2.776 öğrenciden biri olan Güven Usta, Edirne F Tipi zindan mektubunda, “Halkımızın ahı ABD işbirlikçisi Fethullah ve RTE’nin ahına benzemez. Mazlumun ahı lafta kalmaz. Sahte, ikiyüzlü değil, gerçektir. Biz devrimci gençler bağımsızlık, demokrasi mücadelesini her alanda AKP’nin mahkemelerinde de sürdüreceğiz” diyor. Demokrasi güçlerini, mahkemelerde devrimci öğrencilerle dayanışmaya çağırıyor.
Zindan mektupları arasındaki bir büyük zarftan ise beni gözlerimi yaşartacak denli duygulandıran armağanlar çıktı: Bir yeni yıl takvimi, üstünde Haziran İsyanı’nda öldürülen halk evlatlarının, görüntüleri. Alev almış Mahir’in görüntüsüyle işlenmiş, ucu boncuklu bir kitap ayracı. Ve ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay, Şube Yöneticisi Günay Dağ’ın da aralarında olduğu, her bir sayfasını bir özgür tutsağın yazdığı, 21 sayfalık el yapımı dilek kitabı; 2014’te mücadelenin yükselmesi dileğini dillendiren. Bu kitabın kitaplığı kalbimdir.
Değinemediğim tomarla mektup gelecek yazıya kaldı. Zindanlardaki halk evlatlarıyla omuzdaşlık, her şeyden önce insan olabilmenin en temel ölçülerinden biridir. Halk evlatlarının kollarındaki zincir mutlaka ve mutlaka kırılacaktır.
***
Bertolt Brecht:
Adalet ekmeğini de
Kendisi pişirmeli halkın
Gündelik ekmek gibi
Bol, pişkin, verimli.
Sincan Kadın Kapalı Zindanı’ndan yazan Sevda Kurban, “Beton duvarları aşıp seslerini duyurmaya çalışan yüzlerce tutsak mektubunun arasından sıyrılıp sesimi size duyurmaya çalışacağım. Grup Yorum konserine katıldığım, bir basın açıklamasının resmini çektiğim, 1 Mayıs’a katıldığım gerekçesiyle iki buçuk yıldır tutsağım. Adaletin terazisi bu saydığım gerekçelerle on bir buçuk yıl tarttı. Anlayacağınız önümde uzun yıllar var. Ancak, kendime yapılan hukuksuzluğu anlatmayacağım. Bir çağrı için çalıyorum kapınızı” diye başladığı mektubunda, insanları Halkın Hukuk Bürosu ve ÇHD’li tutuklu avukatlarla dayanışma içinde olmaya çağırıyor: “Yıllardır onlar bizleri savundular. Şimdi sıra bizde”… Kocaeli F Tipi’nden Gürkan Türkoğlu aynı duyguyla, “Onlar cunta mahkemelerinde bizi korkusuzca savundular. Herkesin teslim alınmak istendiği zamanlarda, infazlarda cenazelerimize sahip çıktılar. Tehditlere aldırmadan kayıplarımızı aradılar. Mahkemelerde işkencecilerimiz, katillerimizden hesap sordular. Adları ‘terörist avukatı’na çıkarıldı, aldırmadılar. Şehir şehir kaçırılan infaz mahkemelerine aç, uykusuz, borç parayla gittiler. Katliamlarda parçalanmış bedenlerimizi teşhis ettiler. Ağlamaya vakitleri olmadı. Morglardan cenazelerimizi aldılar. Zindan kapılarına atılan silinmiş hafızalarımıza dost, yoldaş oldular” diye yazmış. Mektuba iliştirdiği desenin ilk karesinde, devrimci tutsak “Avukatlarımızı bırakın savunmamızı yapsınlar” deyince, yargıç “Onları kim savunacak” diye soruyor. 2. karede; devrimciler, emekçiler, aydınlardan oluşan kalabalık tutuklu kitlesi bir ağızdan “Biz savunacağız” diye bağırıyor. ‘Kandıra F Tipi Zindan’dan Durmuş Erdemir şöyle yazmış: “19. yüzyılda, ünlü Fransız Avukat Bernger yoksulluk içinde ölürken, meslektaşları ‘Üstat, ayaklarınızın ucuna altın dolu torbalar koymuşlardı, neden almadınız’ diye sorduğunda, Bernger, ‘Almak için eğilmek lâzımdı’ diye yanıtlamış. O zamanlar, eğilmeyen avukatların payına yoksulluk düşüyormuş. Bugünün Türkiye’sinde ise yalnızca yoksulluk değil; gözaltılar, tutsaklıklar, tecrit, hatta HHB ve ÇHD’li avukatlara istenen cezalara bakıp diyebiliriz ki, zindan hücrelerinde ölmek düşüyor”.
F Tipi Zindanların tecrit hücrelerinden Ümit Çimen, Veli Zengin, Gökhan Atay, Ünal Çimen, Hasan Farsak, Musa Aykanat, Ali Teke, Ulaş Erduran, Tolga Bülbül, Tamer Korkmaz, Murat Gün, Güçlü Sevimli, Cem Coşkun, Ali Cıblak, Durmuş Erdemir, Utku Aykar, Ufuk Boyraz, Volkan Canlıer, Bülent Özdemir, Murat Kaymaz, Hüsamettin, Özkan Yılmaz aynı duygularla yazıyor ve faşist zulmün hedef aldığı HHB ve ÇHD’li avukatlarına demokrasi ve özgürlüklerden yana herkesi omuzdaş olmaya çağırıyor. Beşir Özdemir’in mektubu iki karıncanın diyaloğu: “Karıncalardan biri sırtında yüzlerce dosya taşıyan diğer karıncaya ‘O kocaman dosyaları nasıl kaldırabiliyorsun’ diye soruyor. Diğer karınca ‘ÇHD İddianamesi bu. 622 sayfa. Ama içi boş, anladın mı?’ diye yanıtlıyor”…
Edirne F Tipi’nden Servet Göçmen, tutuklu avukatlarla dayanışmaya çağıran mektubunda, “Halkını, vatanını seven herkesin bir gün tanışabileceği F Tipi hapishaneden sevgi, selam; nasılsınız” diye sorup, eklemiş: “Bizler, olması gerektiği gibiyiz”. Şu, “Olması gerektiği gibiyiz” sözü, zindandaki devrimci için nasıl derin bir anlam içeriyor. Eften püften gerekçelerle zincirlenip zindana tıkılmış 2.776 öğrenciden biri olan Güven Usta, Edirne F Tipi zindan mektubunda, “Halkımızın ahı ABD işbirlikçisi Fethullah ve RTE’nin ahına benzemez. Mazlumun ahı lafta kalmaz. Sahte, ikiyüzlü değil, gerçektir. Biz devrimci gençler bağımsızlık, demokrasi mücadelesini her alanda AKP’nin mahkemelerinde de sürdüreceğiz” diyor. Demokrasi güçlerini, mahkemelerde devrimci öğrencilerle dayanışmaya çağırıyor.
Zindan mektupları arasındaki bir büyük zarftan ise beni gözlerimi yaşartacak denli duygulandıran armağanlar çıktı: Bir yeni yıl takvimi, üstünde Haziran İsyanı’nda öldürülen halk evlatlarının, görüntüleri. Alev almış Mahir’in görüntüsüyle işlenmiş, ucu boncuklu bir kitap ayracı. Ve ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay, Şube Yöneticisi Günay Dağ’ın da aralarında olduğu, her bir sayfasını bir özgür tutsağın yazdığı, 21 sayfalık el yapımı dilek kitabı; 2014’te mücadelenin yükselmesi dileğini dillendiren. Bu kitabın kitaplığı kalbimdir.
Değinemediğim tomarla mektup gelecek yazıya kaldı. Zindanlardaki halk evlatlarıyla omuzdaşlık, her şeyden önce insan olabilmenin en temel ölçülerinden biridir. Halk evlatlarının kollarındaki zincir mutlaka ve mutlaka kırılacaktır.
***
Bertolt Brecht:
Adalet ekmeğini de
Kendisi pişirmeli halkın
Gündelik ekmek gibi
Bol, pişkin, verimli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder