27 Mart 2014 Perşembe

Ne zengin memleketmiş!


Ne zengin memleketmiş!

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
26 Mart 2014, 10:53
Ne zengin memleketmiş; gelen soydu, giden soydu, tüketemediler! 1960 öncesini, okuduklarımdan biliyorum; ama 60’lı yıllardan bu yana, şahsen ülkenin ‘baştakiler’ tarafından soygun ve yağmaya hedef kılınmadığı bir dönem görmedim. Soygunun ve yağmanın kamuoyuna yansıyanı, karanlıkta kalanı yanında her halde teferruattır. Buna rağmen; ortaya çıkanın bir dökümü yapılsa, bilmem ki kaç yüz cilt dosya tutar? Şu yazıya başlamadan önce, yönetenlerce yapılmış ünlü yolsuzluk ve soygunların birkaçını not tutayım dedim; baktım ki, binde biriyle bile sıralasam yazı köşem dolacak!

Gerçi, ‘AK Soygun’ döneminde memleketin “Yağma Hasan’ın Böreği” halini gördükten sonra, geçmişin soygunlarından söz etmek komik kalacak. Haydi, Demirel’in ‘hayali mobilya’ ihracıyla iştigal eden yeğeninin kazancını, Bilal’in bir türlü ‘sıfırlayamadığı’ sıfır sayısı meçhul ‘yığınağıyla’ karşılaştır! Ya da; gemilerin ambarına doldurup Akdeniz’e döktüğü ‘çakılı’, vergi iadesi almak için ‘mercimek’ diye gösteren Özal yakınlarının kazancı ile Reza’nın altın yükünü karşılaştır! ‘Hayali mobilya’ ya da ‘hayali mercimek’; iktidar olup da soymayan yok ama AKP-C ‘hayaleti’ tüm zamanlara rahmet okutan cinsten!

Özallar, Çillerler, Yılmazlar maaile ‘prensleri’yle, ‘papatyaları’yla; atıyla, arısıyla, sarısıyla, hortumcular sürüsüyle geldi. Türünler, Evrenler tanklarıyla, postallarıyla, işkenceci yamyamlarıyla geldi. Soygunun, yağmanın, yalanın, hırsızlığın kanlı-kansız, sivil-asker, sözlü-sözsüz, tüylü-tüysüz her türüne tanık bu memleket. Müzelerde, yerlerine sahteleri konulmuş eserlerin asılları New York, Paris, Londra müzayede salonlarında pazarlandı. Ha keza; nedeni meçhul yangınlarda yanan yalıların paha biçilmez antikaları... Gelen masumiyet, mağduriyet maskesiyle ama yalanıyla, yılanıyla, felaket sireniyle geldi! Sadece eşleri, çoluk çocukları değil; yedi göbek hısım, dost, işbirlikçi bürokrat, iliklerine dek palazlandı! Haklarında açılmış nice mahkeme olsa da unutuldu, sonuçları meçhul! İyi ki sanat ve namuslu sanatçı var da, onlara konu olanlar anımsanır! Levent Kırca’nın skeçlerini şöyle bir araştırın; unutulan soygunlar, yağmalar karşısında diliniz tutulur! Birinde, ‘altın işlemeli Kuran ve rahle kaçakçılığından yargılanan’ Ayşegül Nadir nerdeyse Ayasofya’yı Paris’e taşıyordu; diğerinde, Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller’in “Kanuna ve genel ahlaka aykırı şekilde 90 milyarlık haksız mal edinmesi ve mal beyanında sahtecilik yapmaktan” yargılanması hicvediliyordu. Para dolu bavullarla yurt dışına kaçan belediye başkanından, banka hortumlayan başbakan yakınlarına kadar; soygun ve yağmada yok, yok!

Ama dedim ya; bu sonuncu ekip gelmiş geçmiş yağmacıların tümüne taş çıkarttı! Üstelik bunlar pişkin, şerbetli! İşe ‘Bismillah’la, ‘İnşallah’la başlayıp ‘Yarabbi şükür’le bitiren ve soydukları halktan hayır dua isteyen cinsten! Yalaka konusunda zengin, erkete konusunda teçhizatlı. Sürüsü çobana itaatkâr! Yağmanın adı ‘zekat’, yağmacı ‘Tanrının lütfu’! Yağmalanmaya bu derece gönüllü insan kitlesi ve yağmacısına bu derece duacı yandaş sürüsünün böylesine, her halde insanlık ilk kez tanık oluyor. Bu, “Padişahım çok yaşa”dan da öte bir şey! Hırsızlığın her türü ‘demokrasi, insan hakları, özgürlük’ adına! Baksanıza, soldan devşirme yandaş liberaller “2012’ye kadar her şey ne kadar iyi gidiyordu” diye gevelemekten hâlâ vazgeçmiyorlar. Dinci gericiliğin en sinsi ve saman altından söz yürüten tipi Dilipak’ın “Onu Allah koruyor” dediği RTE ve Çelik, Davutoğlu, Arınç, Bağış, Bozdağ ve diğerleri 2012 ye kadar sütten çıkmış ‘Ak kaşık’mış! 2012’de ne olduysa olmuş, birden değişmişler! Bunlara göre; sandıktan çıkan bu ekibin ne hilafette gözü vardı, ne şeriatta, ne hırsızlıkta, ne rüşvette! Tıpkı 1933’te sandıktan ‘süt kuzusu gibi masum’ çıkan ve tek arzusu ülkesine ‘ileri demokrasi’ taşımak olan Hitler’in 6 sene sonra birdenbire ‘canavarlaşması’ gibi! Teşbih aptalca oldu ama, eh ‘kullanışlı ebleh’ kafası da anca böyle açıklanır! Düşünün ki; RTE’yi ‘Allah himayesinde’ gören, çekirdekten yobaz Dilipak, bu ‘kullanışlı eblehler’in ‘insan hakları, demokrasi’ konulu her toplantısında  ‘başrol oyuncusu’dur! Yani, o da mı sonradan yobaz oldu? Yönetici sıfatıyla ülkelerin başına çöreklenen yağmacı, soyguncu, halk düşmanı zalimler kadar; onlara yardakçılık, yandaşlık, yalakalık yapanlar da suçludur. Hele ki, bunu ‘Tanrı ve demokrasi’ gibi kavramları kullanarak yapanlar! Bu sahtekârlar, hırsızın maymuncuğudur!
--------------------------------------------------------------------------------
Cervantes: “İkiyüzlülük çift taraflı kesen kılıca benzer; bir tarafı aldattığı insanı keserken, bir tarafı sahibini keser!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder