AKP-C’nin çatlayıp, kanatların birbiriyle çatışmaya başlaması ‘dizi film’ gibi sürüyor. İktidar yandaşı medyanın ‘üç maymun’u oynadığı bu dizi ‘reyting birincisi’! Çatlamanın ilk döneminde, ‘kullanışlı eblehler’ aynı gövdenin parçaları olan kanatlar arasında tutkal olup, ‘çatlağı tamir’e soyundu. ‘Sistem tutkallarından’ E. Karakaş, Star’da “Süreç müsibet bir süreç, zira AK Parti, Türkiye’nin çehresini 2002’den günümüze çok büyük ölçüde bir ‘failure state’ (batık devlet)ten, olumluya çeviren, ülkeyi sıkıştığı üç bin dolar aralığından on iki bin dolara taşıyan, AB ile müzakereleri açabilen, geniş muhafazakâr kesimlerin enerjisini açığa çıkaran, toplumsal yaşamın yeniden bir parçası kılan bir siyasi hareket darbe alıyor, kriz yönetiminde yanlışlar göze çarpıyor. Hizmet hareketi, Türkiye’ye özellikle eğitim sahasında büyük ufuklar açmış; Peru’dan, Kamboçya’ya, Güney Afrika’dan Papua Yeni Gine’ye kadar Türk okullarını faaliyete sokmuş bir hareket de kavganın öbür ucunda ve zarar görüyor” diye üfürükten sözlerle çırpınıyordu! Bu çatlama “Siyasi İslam’a darbe vuruyor” diye ağlaştı da ağlaştılar. ‘Evdeki hesap’ ABD’nin ‘çarşısına’ uymadı! Hem kendi aralarında birbirlerine, hem iktidarın topluma karşı saldırısı köpürerek sürmekte. Artık, Neron’a, Goebbels’e atıfla verilen örnekler bile RTE’nin hallerini açıklamaya yetmiyor. Tehlikenin boyutunu hesap edin!
Ülke böyle bir ortamda sandığa gidiyor. Peki ‘sandığın güvenliği’ var mı? İktidar için demokrasi müesseselerinin hangisi ne anlam taşıyor? Sözgelimi; istifa müessesi. Siyasette ‘honorable resignation’ (onurlu istifa) diye bilinen ve bir yetkilinin yolsuzluk, yalan, gayri insanilik, hırsızlık şüphesiyle karşı karşıya kaldığında; soruşturulması ve gerçeğin açığa çıkması için kendi isteğiyle istifa etmesi demek olan ve o kişinin vicdanını, onurunu, namusunu simgeleyen bu müessesenin baştakiler için taşıdığı anlam ne? Bu müessesenin anlam taşımadığı yerde, demokrasinin diğer müessesesi olan seçim ne anlam taşır; güvenliği ne, kim? Muhalefetiyle, iktidarıyla ülkeyi sandık heyecanı sardı! Tamam, sandık ‘demokrasinin gereği’! Ama ona bağlanan umut güvendeyse; yani seçim ‘bul karayı al parayı’ kumarı değilse; sandık ‘tombalacı torbası’ değilse böyle! Demokrasi anlayışının hangi müessesesi güvende ki, ülkenin kaderini, geleceğini emanet edeceğin sandık güvende olsun! Hırsızlık ‘günah işleme özgürlüğü’ne dahil de, sandık niye olmasın?
‘Kirli çamaşırları’ gizli kalsın diye adliyeyi, emniyeti, devlet kurumlarını darmadağın etmiş bir iktidar; en ufak muhalif yayına tahammülü olmayan, internete dek sansürcü bir yönetim kafası; demokrasinin kırıntısına sahip bir ülkede binde biri olsa iktidar düşürmeye yetecek hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, yalan belgeleri karşısında işi ‘pişkinliğe’ vuran yöneticiler; en insancıl demokratik tepkilere karşı insanlıkdışı yönlemlerle saldıran ‘güvenlik’ anlayışı; AHİM’in ‘demokrasi düşmanlığı’ hükmüyle verdiği cezalara, “Kaç paraysa öder, suça devam ederim” tavrıyla bakan devlet kurumları; yüzde doksanı iktidarın ‘akort ve aportuyla’ hareket eden ‘alocu’ medya; eften püften gerekçeler, sahte delillerle binlerce muhalifi zincirleyen zindancı ‘adalet’... say da say! Sandık güvenliği bunlara emanet!
Sokak yasak! Sokak en insani, en sıradan demokratik gösterilere bile yasak! Sokağa yüz kişi çıksa, iktidar bin katı güçle saldıracak denli zalim; demokratik tepkilere tahammülsüz. Sokağa için yalanın, iftiranın bini bir para! “Camide içki içtiler, türbanlı kızımızın üstüne işediler” demedikleri kalmıştı, onu da dediler! Sokağa böylesi iftira ve yalanlarla yaklaşanların ‘seçim güvenliği’ sözüne gel de inan! Sokağın yasak olduğu yerde iktidara egemen olan faşizmdir. Ama şu da bir gerçek ki; faşizmin yıkılması da sokaktan başlar. Çünkü sokak halkın kürsüsü, faşizme karşı özgürlük güçlerinin barikatıdır. Aktüel ‘seçim telaşına’ gelince; faşizmin sandığa dönük karanlık hesaplar güttüğünü düşünmemek saflıktır! Başta ana muhalefet partisi, tüm muhalefet, ‘ülkemizde seçim güvenliği olmadığını’ bildirerek, ciddi uluslararası kuruluşlardan gözlemci talep etmelidir. Sandığın yolsuzluk, manipülasyon, hile ve her tür karanlık hesaba açık olduğu temelsiz bir şüphe değildir. Ülkeyi yönetenlerin ‘işleri’ne yüzeysel bakan bir göz bile bunu görür. Düşünün ki; iktidarın ‘sandık’ mantığı şu: “Eğer içinden birinci çıkarsa, hırsızlık aklanır”! Sanki çamaşır makinası!.. Sandığa dönük her gayrimeşru adım, sokağı daha da meşru kılacaktır.
**********
Victor Hugo: “Kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır. Ama kime ‘iki defa güveneceğini’ hesaplamalı insan”.
Ülke böyle bir ortamda sandığa gidiyor. Peki ‘sandığın güvenliği’ var mı? İktidar için demokrasi müesseselerinin hangisi ne anlam taşıyor? Sözgelimi; istifa müessesi. Siyasette ‘honorable resignation’ (onurlu istifa) diye bilinen ve bir yetkilinin yolsuzluk, yalan, gayri insanilik, hırsızlık şüphesiyle karşı karşıya kaldığında; soruşturulması ve gerçeğin açığa çıkması için kendi isteğiyle istifa etmesi demek olan ve o kişinin vicdanını, onurunu, namusunu simgeleyen bu müessesenin baştakiler için taşıdığı anlam ne? Bu müessesenin anlam taşımadığı yerde, demokrasinin diğer müessesesi olan seçim ne anlam taşır; güvenliği ne, kim? Muhalefetiyle, iktidarıyla ülkeyi sandık heyecanı sardı! Tamam, sandık ‘demokrasinin gereği’! Ama ona bağlanan umut güvendeyse; yani seçim ‘bul karayı al parayı’ kumarı değilse; sandık ‘tombalacı torbası’ değilse böyle! Demokrasi anlayışının hangi müessesesi güvende ki, ülkenin kaderini, geleceğini emanet edeceğin sandık güvende olsun! Hırsızlık ‘günah işleme özgürlüğü’ne dahil de, sandık niye olmasın?
‘Kirli çamaşırları’ gizli kalsın diye adliyeyi, emniyeti, devlet kurumlarını darmadağın etmiş bir iktidar; en ufak muhalif yayına tahammülü olmayan, internete dek sansürcü bir yönetim kafası; demokrasinin kırıntısına sahip bir ülkede binde biri olsa iktidar düşürmeye yetecek hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, yalan belgeleri karşısında işi ‘pişkinliğe’ vuran yöneticiler; en insancıl demokratik tepkilere karşı insanlıkdışı yönlemlerle saldıran ‘güvenlik’ anlayışı; AHİM’in ‘demokrasi düşmanlığı’ hükmüyle verdiği cezalara, “Kaç paraysa öder, suça devam ederim” tavrıyla bakan devlet kurumları; yüzde doksanı iktidarın ‘akort ve aportuyla’ hareket eden ‘alocu’ medya; eften püften gerekçeler, sahte delillerle binlerce muhalifi zincirleyen zindancı ‘adalet’... say da say! Sandık güvenliği bunlara emanet!
Sokak yasak! Sokak en insani, en sıradan demokratik gösterilere bile yasak! Sokağa yüz kişi çıksa, iktidar bin katı güçle saldıracak denli zalim; demokratik tepkilere tahammülsüz. Sokağa için yalanın, iftiranın bini bir para! “Camide içki içtiler, türbanlı kızımızın üstüne işediler” demedikleri kalmıştı, onu da dediler! Sokağa böylesi iftira ve yalanlarla yaklaşanların ‘seçim güvenliği’ sözüne gel de inan! Sokağın yasak olduğu yerde iktidara egemen olan faşizmdir. Ama şu da bir gerçek ki; faşizmin yıkılması da sokaktan başlar. Çünkü sokak halkın kürsüsü, faşizme karşı özgürlük güçlerinin barikatıdır. Aktüel ‘seçim telaşına’ gelince; faşizmin sandığa dönük karanlık hesaplar güttüğünü düşünmemek saflıktır! Başta ana muhalefet partisi, tüm muhalefet, ‘ülkemizde seçim güvenliği olmadığını’ bildirerek, ciddi uluslararası kuruluşlardan gözlemci talep etmelidir. Sandığın yolsuzluk, manipülasyon, hile ve her tür karanlık hesaba açık olduğu temelsiz bir şüphe değildir. Ülkeyi yönetenlerin ‘işleri’ne yüzeysel bakan bir göz bile bunu görür. Düşünün ki; iktidarın ‘sandık’ mantığı şu: “Eğer içinden birinci çıkarsa, hırsızlık aklanır”! Sanki çamaşır makinası!.. Sandığa dönük her gayrimeşru adım, sokağı daha da meşru kılacaktır.
**********
Victor Hugo: “Kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır. Ama kime ‘iki defa güveneceğini’ hesaplamalı insan”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder