Kütük kafalı yobazın teki, ama “güçlü”! Yani, sırtı iktidara dayalı. Ağzından çıkan kuburluk bir lâf da olsa, medyada “değer”li! Bugün bu tipler ‘aktüel’! Vali, vekil, dekan, her makamdan. İstedikleri zaman istedikleri gibi sahtekârlık yapıyor, halka küfrediyor, tehdit ediyor, her tür karanlık işi çeviriyor, ama dokunanı, ilişeni yok. Zaten dokunmayı gerektirecek bir durumda, daha yüksek biri çıkıp “lokumu yedirmem” dediğinde iş bitiyor! Direnişçi gençlerin yakasına anında yapışan savcıların, “yedirtmem” kalkanlı “lokum”a dokunmaları mümkün değil! İsterse Alman savcılarının “tarihin en büyük dolandırıcılık olayı” diye rapor tuttuğu işleri yapmış olsunlar! Bu tür şahıslardan biri “Ateistten hayır gelmez” diye hırladı. Sonra aynı tonda havlayanlar oldu. Bir kısmı kudurup uludu. Ateistin ağzı bağlı, kendini nasıl savunsun? Ağzını açsa ve “Asıl hayır gelmez olan dinci yobazdır” diye başlayıp, ateist âlimler, bilgeler ve yüce sanatçıların insanlığa kazandırdığı saymakla bitmez zenginliklerin birkaçını sıralasa ve “Şeriatçı Sünni’nin insanlığa katkısı var mı” diye sorup, dinci yobazlığın insanlığa zararlarını saymaya kalksa, “torbadan” anında “yasa” çıkar! Savcılar hazır! Ateist yandı!
Bırak kitabı, afiş, fotoğraf ve konser biletini bile “terör malzemesi” saydılar. Çantasında, evinde bu “terör malzemeleri” bulundu diye yüzlerce genç zindanda. Bakan düzeyinde şahıs, “kitap bombadan daha tehlikeli olabilir” diye zırvaladı. Basılı kitabı geçtim, yazmayı düşündüğü kitap nedeniyle bile aydınlar tutuklanmadı mı? Dünyaca ünlü değerli yazarların, şairlerin eserleri yasak ve sansüre hedef olmadı mı? Kitap düşmanlarının salyaları, Yunus gibi, Kaygusuz gibi halk atalarının şiirlerine dek sıçramadı mı? Şimdi bir aydın, yazar, bilim adamı çıksa da, insanlara “Kutsal” diye dayatılan “Kitap”la ilgili iki çift eleştirel söz etse, gör başına neler gelir? İktidar “Torba” dan zıpkın gibi ne yasalar çıkarır!
Süryani’ye, Ezidi’ye, Musevi’ye yapılmış nice kötülüklere tanığız! Alevi’ye denmedik lâf kalmadı. İbadethanesine “ucube, cümbüş evi” diye hırlanmaktan, ibadetlerine “mum söndürüyorlar” diye havlamaya kadar. Hem de “yüksek” makamlarda oturan zatlarca. Eh, “İmam, bu laflarla oturunca, cemaat çevreye ne laflar saçar” tahmini zor değil! Tarihi Süryani kilisesinden sökülüp çalınan steller camiye basamak yapımında kullanıldı. Bütün bu işlerin failleri hakkında ne işlem yapıldı, bilen var mı? Şimdi biri çıkıp, cami minberini kiliseye merdiven yapsa, ya da camiye “ucube, curcuna evi” falan diye konuşmaya başlasa, yandı ki ne yandı! “Museviye tahammülüm yok” diyen yobazı, “yüksek” makamda oturan zat “yedirmiyor”! Hadi, biri çıkıp da “Sünni’ye tahammülüm yok” demeye cüret etsin!
Şu “Andımız” meselesine bak! Akla, mantığa vurup, “ezberdir, dayatmadır” diye “kaldırılmasına” hadi tamam diyelim. Yobazların,“Andımız” bahanesiyle, Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı ve Kemal Atatürk’e ettikleri küfürleri de geçelim ve ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri şu “ezber, dayatma” kavramına soğukkanlı bakalım: Sabahın köründen akşama dek, her gün beş vakit, sadece İstanbul’da 3113, tüm il, ilçe ve köyleriyle ülkede 82.693 cami minaresinde, hem de yüksek ses tonuyla okunan ezan ne? Soru, gedikli yobazlara değil, devşirme liberallere. Andımız’ın kaldırılma kararına AKP’nin “demokrasi adımı” diye alkış tutan ‘sol liberaller’ acaba ezan konusunda ne düşünüyor? Hesapladım: 50 yaşında bir insan 91.250 kez ezan dinliyor! Sadece sabah ve okul önünden geçerken değil, ülkenin neresinde hangi sokak olursa olsun, mecbur, ezanı dinleyecek! Demokrat maskeli liberaller “Andımız dayatma ve ezberdi” diye yazdı da yazdı! Peki, bu konuda ettikleri iki çift lâf var mı? Etmezler, çünkü yem çanakları boş kalır! Getirisi için dalkavuğun ötmesi gereken yer var, susması gereken yer var! Tamam, ezan namaz vaktine duyuru. Peki, biri çıkıp, “Teknolojinin geldiği seviyede duyurmanın başka aracı mı yok; çan da gereksiz ama daha mantıklı, en azından ezber dayatması değil” diye halkı direnişe çağırsa, maazallah, sihirbaz torbası gibi, hükümetin yasa torbasından neler çıkar, “dinsiz”in sonu ne olur, onu Allah bilir! Canını kurtarsa bile, ömrünü “Minareden at beni, in aşağı tut beni” şarkısıyla zindanda tüketeceği kesin!
“Ezber ve dayatma” olan “Andımız” kaldırıldı, neyse ki ezan ve zorunlu din dersi var!
***
Victor Hugo:
Bir ülkede dalkavukluk ve yalakalık getirisinin değer kazanması o ülkenin sonuna işarettir!”
Bırak kitabı, afiş, fotoğraf ve konser biletini bile “terör malzemesi” saydılar. Çantasında, evinde bu “terör malzemeleri” bulundu diye yüzlerce genç zindanda. Bakan düzeyinde şahıs, “kitap bombadan daha tehlikeli olabilir” diye zırvaladı. Basılı kitabı geçtim, yazmayı düşündüğü kitap nedeniyle bile aydınlar tutuklanmadı mı? Dünyaca ünlü değerli yazarların, şairlerin eserleri yasak ve sansüre hedef olmadı mı? Kitap düşmanlarının salyaları, Yunus gibi, Kaygusuz gibi halk atalarının şiirlerine dek sıçramadı mı? Şimdi bir aydın, yazar, bilim adamı çıksa da, insanlara “Kutsal” diye dayatılan “Kitap”la ilgili iki çift eleştirel söz etse, gör başına neler gelir? İktidar “Torba” dan zıpkın gibi ne yasalar çıkarır!
Süryani’ye, Ezidi’ye, Musevi’ye yapılmış nice kötülüklere tanığız! Alevi’ye denmedik lâf kalmadı. İbadethanesine “ucube, cümbüş evi” diye hırlanmaktan, ibadetlerine “mum söndürüyorlar” diye havlamaya kadar. Hem de “yüksek” makamlarda oturan zatlarca. Eh, “İmam, bu laflarla oturunca, cemaat çevreye ne laflar saçar” tahmini zor değil! Tarihi Süryani kilisesinden sökülüp çalınan steller camiye basamak yapımında kullanıldı. Bütün bu işlerin failleri hakkında ne işlem yapıldı, bilen var mı? Şimdi biri çıkıp, cami minberini kiliseye merdiven yapsa, ya da camiye “ucube, curcuna evi” falan diye konuşmaya başlasa, yandı ki ne yandı! “Museviye tahammülüm yok” diyen yobazı, “yüksek” makamda oturan zat “yedirmiyor”! Hadi, biri çıkıp da “Sünni’ye tahammülüm yok” demeye cüret etsin!
Şu “Andımız” meselesine bak! Akla, mantığa vurup, “ezberdir, dayatmadır” diye “kaldırılmasına” hadi tamam diyelim. Yobazların,“Andımız” bahanesiyle, Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı ve Kemal Atatürk’e ettikleri küfürleri de geçelim ve ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri şu “ezber, dayatma” kavramına soğukkanlı bakalım: Sabahın köründen akşama dek, her gün beş vakit, sadece İstanbul’da 3113, tüm il, ilçe ve köyleriyle ülkede 82.693 cami minaresinde, hem de yüksek ses tonuyla okunan ezan ne? Soru, gedikli yobazlara değil, devşirme liberallere. Andımız’ın kaldırılma kararına AKP’nin “demokrasi adımı” diye alkış tutan ‘sol liberaller’ acaba ezan konusunda ne düşünüyor? Hesapladım: 50 yaşında bir insan 91.250 kez ezan dinliyor! Sadece sabah ve okul önünden geçerken değil, ülkenin neresinde hangi sokak olursa olsun, mecbur, ezanı dinleyecek! Demokrat maskeli liberaller “Andımız dayatma ve ezberdi” diye yazdı da yazdı! Peki, bu konuda ettikleri iki çift lâf var mı? Etmezler, çünkü yem çanakları boş kalır! Getirisi için dalkavuğun ötmesi gereken yer var, susması gereken yer var! Tamam, ezan namaz vaktine duyuru. Peki, biri çıkıp, “Teknolojinin geldiği seviyede duyurmanın başka aracı mı yok; çan da gereksiz ama daha mantıklı, en azından ezber dayatması değil” diye halkı direnişe çağırsa, maazallah, sihirbaz torbası gibi, hükümetin yasa torbasından neler çıkar, “dinsiz”in sonu ne olur, onu Allah bilir! Canını kurtarsa bile, ömrünü “Minareden at beni, in aşağı tut beni” şarkısıyla zindanda tüketeceği kesin!
“Ezber ve dayatma” olan “Andımız” kaldırıldı, neyse ki ezan ve zorunlu din dersi var!
***
Victor Hugo:
Bir ülkede dalkavukluk ve yalakalık getirisinin değer kazanması o ülkenin sonuna işarettir!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder