12 Haziran 2013 Çarşamba

Zalimlerden zulümlerinin hesabı bir bir sorulacak


12 Haziran 2013, 12:03
Zalimlerden zulümlerinin hesabı bir bir sorulacak
Faşist sistem, halk ayaklanmasına karşı yalaka medyasına sağır, kör, dilsizi oynatmaktan, polisin eline çivili sopa vermeye dek sahtekârlık ve barbarlığın her türünü denedi. Hiçbir yöntem, teşhir olmasını, köşeye sıkışmasını, maskesinin düşmesini engelleyemedi. Sanmasın ki bu kadarla kalacak. Hem direniş günlerinde halkın evlatlarına karşı uyguladığı barbarlığın hem de iktidarı süresince ülkeye uyguladığı zulmün hesabını mutlaka verecek. Karanlık ellerce hazırlanmış sahte belgelerle insanları zindanlara doldurmaktan, direnen halka sıktığı gaza kadar. Yobazlık odağı AKP, aydınlık olan her şeye karşı kin ve intikam hırsıyla dolu. Şu hale bak: AKP'nin barbarlıkta sınır tanımayan polisi, TKP ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ne yaptığı gaz bombalı baskında, kitaplığa saldırıyor, piyanoyu parçalıyor. Balerinin kalçasını, avukatın çenesini kırıyor. Barbarlıkların bedelini mutlaka ödeyecekler. Kanlı sermaye uşağı yobazlar sürüsü ‘bedeli’ dendiğinde hemen ‘parasal karşılığı’nı düşünür. Ama bizim bedel dediğimiz şey parayla karşılanabilecek kadar ucuz değildir. Ne olduğunu öderken anlayacaklar.

Diktatörlük heveslisi Başimam, halkı ‘helalci müminler’ ve ‘haramkâr kafirler’ diye saflara ayırdı. Öldürüp parçaladığı insanın ciğerlerini yiyen canavarın ‘işini’ haramdan saymıyor. Helal sayıp, daha çok ‘beslensin’ diye silahla donatıyor! Kan içen ÖSO’cu yamyama destek olan Başimam, üzümden yapılan şaraba ise “haram” fetvası verdi!

Tüm ülkeyi kapsayan Taksim Direnişi’nin zalimleri ve mazlumları var da fırsatçıları, fesatçıları yok mu? Zalimleri ve mazlumları malûm. Barbar polisinden yalaka medyasına, çivili sopalarla halka saldıran resmi yobaz sürüsünden, Soros beslemesi çömez liberallerine kadar dinci faşist dikta heveslisi iktidar ile doğası, kültür dokusu ve halkıyla ülkesinin gerçek sahibi olan halkın evlatları Taksim Direnişi’nde zalimler ve mazlumlar olarak saflaştı. Bu saflaşmada halkın evlatları ve bu ülkenin gerçek sahibi olan yurtseverler, insan haklarının bilincini taşıyan kesimler, dinci faşist barbarlığa karşı ülkemizin hayatına hiçbir zaman unutulmayacak olan kolektif bir kahramanlık destanı yazmıştır. Halk yanardağının ölümsüz ve sönümsüz olduğu gerçeği bir kez daha alevlenmiş, beklenmedik anda püsküreceği ve her türden halk düşmanlığını püskürteceğini insanlık düşmanı barbarlara bir kez daha gösterdi. Zalim pervasızca saldırdı, mazlum direndi, ayaklandı. Kimin ne olduğu açık. Fırsatçılar ve fesatçılar da. Yıllardır yurtsever devrimcilerin çabalarını, devrimci mücadeleyi ve halkı küçümseyen, “Bu dinozor solculuktan ve bu halktan bir bok olmaz, boşuna kürek çekmeyin” diye pasifizmin davulunu çalan, umutsuzluk pompalayanların ‘heyecanları’ görülmeye değer. ‘Yanılmışız’ demeyişleri mühim değil, yeter ki halkın direnişi karşısında heyecanlı olsunlar, şimdiden sonrasına bakalım.

Bir ayağı AKP nurculuğuyla flört ve “İslam bayrağı altında toplanma” hesaplarında, bir ayağı ‘halkların kardeşliği, demokrasi, barış’ söyleminde olanların, bu halk isyanına ilişkin, “Barış sürecine çomak sokmak isteyenler var” türü kem kümleri ise kendi adlarına hazin bir durumdur. Çünkü ya AKP’nin sistemini “dinci faşizm” diye niteleyen ve başkaldıran milyonlar yanılıyor ya da “halkların kardeşliği, barış, demokrasi’ adımlarının AKP ile atılacağını” söyleyenler. Bu direniş gösterdi ki, artık arası yok. Arası kem küm! Kanlı sermayenin en barbar saldırılarına hedef olmuş bir halkı temsil ettiğini düşünen kimi arkadaşlar ise ‘barış’ı bu zorba faşist diktanın getireceği tuzağına bel bağlama yanlışına yanmıyor da, tüm ülkede milyonlarca halk evladının faşist zulme karşı başlattığı direnişe hayıflanıyor! “AKP ile başlatılan işin yarım kalacağı kaygısı” bu kesimin halk ayaklanmasına desteğini, ‘ürkek ve tedbirli bir destek, yani sözde bir katılım’la sınırladı. Bu da AKP’ye nefes aldırdı. Oysa ki, hayat, sosyalist güçleri, sosyal demokratları ve Kürt halkını, yeni bir ufkun eşiğinde, bu kanlı karanlık diktaya karşı bir cephede güç birliğine çağırmıştı. Çok açık: örgütlü anti faşist cephesi halkların kalkanı, silahı, karakteridir.

Diktatörün ‘bildiğini okuması’ ve ‘esip gürlemesi’ne gelince, bu da onun karakteri!

____________________________

Arthur Miller:

“Kurbağayı koltuğa oturtsan o yine çamura atlar!”

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder