Geçen yazımda bir bölümüne değindiğim zindan mektuplarından söz etmeyi sürdürüyorum. Her biri yürek almaz acıların sesiyle dolu. Anlatılanlar Hitler döneminin insanlık dışı zulümleri değil, bugün yaşananlar. Ama toplum, bu acılara sağır mı sağır. Buna rağmen zindanlarda asla teslimiyet yok. Tam tersi, zindandakiler kendilerini “özgür tutsaklar” diye niteliyorlar. Baş eğmeyişin simgesi olarak.
Çetin Durmuş (2 Nolu F Tipi / Tekirdağ): “Yetkililerin kamuoyuna çizdiği pembe tablonun aksine, işkence ve hak gaspları aynı şiddette sürmekte. F Tiplerinde yapılan anma ve kutlamalar soruşturma gerekçesi yapılarak, 3 ay iletişimden 5 ay ziyaretten men gibi yasaklar getiriliyor. Kişi başına toplamı 5 seneye varan yasaklar var. Son 3 senedir tüm arkadaşlar ya iletişim yasaklısı ya ziyaret. Yasakların gerekçesi: gereksiz slogan atmak, türkü veya marş söylemek! Bu cezalar, tahliye olacak mahkûmun infazını da yakmakta. İnfazı yanan kişi ‘iyi halli değil’ denilerek yıllarca fazladan yatmakta. Şubat 2011’de 10 yılı tamamlamış ve tahliye olması gerekirken, türkü söyledi, slogan attı diye infazı yakıldığı için bir 10 yıl daha yatırılmak istenen Cem Kılıç bunun somut örneğidir. Fırat Özçelik ve Kenan Günyel de aynı durumdadır. 20 hapishanede operasyonla 28 tutsağı öldürmek suç değil ama F Tipi hukukuna göre onları anmak suç!” diye yazmış.
Tahsin Sağaltıcı, Beşir Özdemir (1 Nolu F Tipi / Kocaeli): Tecrit koşullarının yarattığı kalıcı hastalıklar, sakatlıklar ve yönetimin tedaviyi engelleyen tutumu nedeniyle birçok arkadaşlarının ölümle yüz yüze kaldıklarını hatta Güler Zere, Abdullah Akçay, İsmet Ablak gibi ölüme teslim edildiklerini; cezaevlerindeki katliamı protestoya katıldığı için 2010’da tutuklanan Mete Diş’in kanser olduğunu ve ölüme terk edildiğini söylüyor.
İnan (Tekirdağ 2 Nolu F Tipi): “Baskılar ve hak gasplarına karşı biz de bedenlerimizle direniyoruz” diyor. 53 yaşındaki Mehmet Kocalar’a, revirde gardiyanların zorbaca “onursuz arama” uyguladığını, çoğu zaman gelen ziyaretçilerin “sakıncalı” diye işaretlenip, görüşme verilmediğini anlatıyor.
Gürkan Türkoğlu (Kandıra F Tipi): “Size yazdığım mektubum idarece engellendi” dediği kısa notunda “F Tipi Film’i seyredin yeter” diyor. Sultan Işıklı (Bakırköy Kadın Hapishanesi): “AKP ile tüm ülke hapishane oldu! Basın ABD emperyalizmi ve zalimlerin sözcülüğünü yapıyor. ABD Konsolosluğu’na yönelik intihar saldırısı sonrası yayınlarıyla bunu iyice kanıtladılar, ama aynı basın zindanlara sağır!” diye yazıyor.
Kocaeli F Tipi’nden gelen mektuplarda tutuklular ÇHD ve Mete Diş, “Yüzlerce tutsağın savunmasız bırakıldığı gerçeğinin gözden kaçırılmasına izin vermeyin!” diye haykırıyor. Cihan Ilgın, “Avukatlarımız iftiralara dayalı suçlamalarla tutuklandı!” diyor. Abdi Cangı, tutuklanan avukatları için, “Onlar mesleklerinin yüz akı, onurumuzdur!” diye başlamış mektubuna.
Tekirdağ F Tipi zindanlarından gelen tomarla mektuptaki ortak çığlık ise, kitap yasağına ilişkin. Hakan Karabey, “Hücrelerde kendi paramızla plastik kitaplık bulundurmamız dahi engelleniyor. Tecrit içinde tecrit koyulaştırıldı. Okumamızı, düşünmemizi istemiyorlar!” diyor. Deniz Kabak, mektubuna zincire vurulu kitap deseni eklemiş. “Ellerimiz kelepçeli olsa da beynimize, irademize asla kelepçe vuramayacaklar!” diyor. Oktay Kelebek, “Türkü, marş yasağından sonra şimdi de gözlerini kitaplarımıza diktiler! Hücredeki bir insanın kitapları alınırsa, duvardan başka ne kalır?” diyor. Coşkun Şimşek, “Hücrelerdeki devrimci tutsakları akıllarınca ıslah etmek için şimdi de kitap yasağını dayattılar!” diyor. Coşkun Akdeniz ve Ali Baba Arı, “Medyada tablet bilgisayarlı eğitim seferberliği şovları yapanlar, hücrelerdeki insanlara kitap okumayı yasaklıyor!” diyor. Fırat Selçuk Taşkara, “Kitap okuma özgürlüğümüze de zincir vurmak istiyorlar!” diye haykırıyor. Ve acılarına, çığlıklarına, haykırışlarına değinemediğim daha nice böyle mektup.
Kandıra F Tipi’nden yazan ve elime geç ulaşan mektubunda Tolga Bülbül, cezaevi pencereli bir desen ve Nâzım’ın “Çeneni avuçlarının içine alıp, duvara dalıp kalma / Kalk pencereye gel” şiiriyle süslediği bir takvim yollamış. Baskıların özgür tutsaklara boyun eğdiremeyeceğini, özgürlük sevdası ve kavgasını engelleyemeyeceğini yazıyor.
___________________________________________________
Özgürlük ve teslimiyet duygusu sığar mı aynı tene
Acısını duymadığı yarayı yüreğine kim sarmış
Ölgünleşmiş umudun solgunlaşmış fidandan farkı ne
Hasretin dağlarında dolaşmadan sevdasına kim varmış
___________________________________________________
NİHAT BEHRAM
YURT GAZETESİ – 7 NİSAN 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder