Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Alanı milyonla insanın doldurması toplumsal bir sorunun çözülmesi için yeterli mi? Keşke olsa, ama değil. Milyonla insanın alanlarda toplanmasına 6 yıl sonra yine tanık olundu. İlki 2007 Nisanı’nda, her birine milyonla insanın toplandığı “Cumhuriyet Mitingleri”ydi. İkincisi Diyarbakır’daki 2013 Newroz Kutlaması. 2007 mitingleri Cumhurbaşkanı seçiminin arifesindeydi. Toplumun bir kesimi “Cumhuriyet ve laisizm elden gidiyor” kaygısı taşıyordu. Ortam gergindi. TSK Başkanı Büyükanıt, 12 Nisan’da “Cumhuriyet’in temel değerleri ve devletin üniter yapısına, laik demokratik devlete sözde değil özde bağlı bir cumhurbaşkanı seçileceğini umut ediyorum!” demişti. 14 Nisan’da Tandoğan tarihinin en büyük kalabalığına tanık oldu. Ardından, milyonla insanın katıldığı Çağlayan ve İzmir mitingleri geldi.
Sosyal demokratlar, bu mitingler öncesinde “Kürt sorunu” konusunda “açılım” içine girmiş de olsalar, mitinglerde Kürt bayrağı yoktu. Sol da yoktu. Ana muhalefet, soldan ziyade sağa açıktı. Cumhuriyet ve laisizmi tehdit odaklarından ‘korunma içgüdüsüyle’ kendi devletçi, milliyetçi, tutucu yanını törpüleme yerine, daha da katılaştırmaktaydı. Solun uyarılarına karşın, onlar için TSK, Cumhuriyet’in güvencesiydi. Ortacılar, sağcılar ve ulusalcılardan oluşan çemberin kapıları da, kulakları da sola kapalıydı. Alanlarda toplananlar okumuş orta sınıf, aydınlar, gençlik ve emekçilerden oluşan ‘gidişattan’ kaygılı insanlardı. Emekçiler vardı ama ideolojileri yoktu. Heyecan vardı ama devirmek ve ileriye yürümek bilincine dayalı değildi; korkuya, yani devrilmemek, daha geriye gitmemek duygusuna dayalıydı. Dönemin dönemeçleri, ABD ve AB’nin “Türkiye’de Ilımlı İslam, bölgede Arap Baharı ve BOP” hesaplarıydı. Tarihimizin en kalabalık toplantıları olan “Cumhuriyet Mitingleri”ne bağlanan güven, güce dönüşme dinamiğinden yoksunluğu (yani temelsizliği) nedeniyle çözüldü. Harladığı, parladığıyla kaldı. İnsanlar, sinemada gibi, muhalefet ettiği şeyin seyrine daldı. AKP Cumhurbaşkanını seçti. Referandumdan geçti. Kurumlaştı. Cumhuriyet ve laisizmi kazıdı. Ordunun “özde değil sözde” Cumhuriyetçi ve laik üst kadrolarını, “sözde değil özde” tırpanlayıp içeri tıktı. Liberal kürekçilerinin yardımıyla yarattığı ortamda, hukuk, bilim, eğitim, sendikal örgütlenme gibi birçok alanda toplumun ileri kesimlerini “darbe öcüsü” ne yem yaptı. Zindanları doldurdu. Bölgedeki dinci güçlerle ilişkilendi. “Arap Baharı”nda ABD ve AB’ye tetikçi ve savaş taşeronu oldu. Keşke milyonları toplayan mitingler, sağa değil sola açık, yani Cumhuriyetin kazanımlarını daha ileri taşıma dinamiğine sahip olsaydı. Keşke.
6 yıl sonra bu kez Diyarbakır’da insan denizine tanık olduk. Coşku ve heyecanın odağında savaş mağduru acılı halkın barış umudu vardı. Newroz’dan bir süre önce BDP yöneticileri “konuşma yapmak için Türk Bayrağı açılmasını bekleme” gibi “açılım”lar yapmış da olsalar, Newroz kutlamasında Türk Bayrağı yoktu. Bazı sol güçlerin temsilcileri katılmıştı fakat sol da yoktu. Olmadığı gibi, solun, “Alevileri İslam bayrağı altında toplamak, emekçi halkın üstündeki faşizm ve Suriye savaşı” gibi konularda kaygı ve sorularla “barış bozanlık” yapmaması istendi. Alanı dolduran emekçi halktı ama alanda emekçi halkın ideolojisi yoktu. Başta, soldan devşirme kanadı, liberaller tam tekmil oradaydı. Medya, tarihte görülmedik biçimde Kürtlerle ilgiliydi. Kürt Ulusu ve PKK’nin Başkanı Öcalan’ın, “sözde değil özde” yetkiyle ilettiği mesaj tüm kanallarda canlı verildi. Ülke ve bölgenin günümüzdeki dönemeçleri ise: Anayasa referandumu, RTE’nin Başkanlık hesabı ve Şam’da namaz özlemi! Milyonla insanın barış umuduyla alana çıktığı, büyük boyutlu yankı bulan Newroz haftasının 7 gününde ülkede ‘küçük boyut’ yaşanıvermiş olayların sadece birkaçı ise: “Ankara’dan Suriye’ye uçaklarla silah sevkiyatı, DİSK’e bağlı sendikalar dahil onlarca adrese helikopterli operasyon, birçok gözaltı, zindanlara kitap sınırlaması, Uludere Katliamı’nın örtülmesi, İsrail’den geliveren özür, RTE’nin Obama’nın sesini özlemesi!” Tabi ki ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı var ve kutsaldır, ama keşke sola, en azından solun uyarılarına açık olsa da, barış, özgürlük, demokrasi umudu, o arzuyu sözde değil, özde doldursa. Keşke!
___________________________________________
Dörtlük
Gününü rüyada gibi yaşayan
Şaşkınlaşır kendine geldiğinde
Çünkü gerçeğin koynu devinimli
Dal büyür ışıkla bilendiğinde
Sosyal demokratlar, bu mitingler öncesinde “Kürt sorunu” konusunda “açılım” içine girmiş de olsalar, mitinglerde Kürt bayrağı yoktu. Sol da yoktu. Ana muhalefet, soldan ziyade sağa açıktı. Cumhuriyet ve laisizmi tehdit odaklarından ‘korunma içgüdüsüyle’ kendi devletçi, milliyetçi, tutucu yanını törpüleme yerine, daha da katılaştırmaktaydı. Solun uyarılarına karşın, onlar için TSK, Cumhuriyet’in güvencesiydi. Ortacılar, sağcılar ve ulusalcılardan oluşan çemberin kapıları da, kulakları da sola kapalıydı. Alanlarda toplananlar okumuş orta sınıf, aydınlar, gençlik ve emekçilerden oluşan ‘gidişattan’ kaygılı insanlardı. Emekçiler vardı ama ideolojileri yoktu. Heyecan vardı ama devirmek ve ileriye yürümek bilincine dayalı değildi; korkuya, yani devrilmemek, daha geriye gitmemek duygusuna dayalıydı. Dönemin dönemeçleri, ABD ve AB’nin “Türkiye’de Ilımlı İslam, bölgede Arap Baharı ve BOP” hesaplarıydı. Tarihimizin en kalabalık toplantıları olan “Cumhuriyet Mitingleri”ne bağlanan güven, güce dönüşme dinamiğinden yoksunluğu (yani temelsizliği) nedeniyle çözüldü. Harladığı, parladığıyla kaldı. İnsanlar, sinemada gibi, muhalefet ettiği şeyin seyrine daldı. AKP Cumhurbaşkanını seçti. Referandumdan geçti. Kurumlaştı. Cumhuriyet ve laisizmi kazıdı. Ordunun “özde değil sözde” Cumhuriyetçi ve laik üst kadrolarını, “sözde değil özde” tırpanlayıp içeri tıktı. Liberal kürekçilerinin yardımıyla yarattığı ortamda, hukuk, bilim, eğitim, sendikal örgütlenme gibi birçok alanda toplumun ileri kesimlerini “darbe öcüsü” ne yem yaptı. Zindanları doldurdu. Bölgedeki dinci güçlerle ilişkilendi. “Arap Baharı”nda ABD ve AB’ye tetikçi ve savaş taşeronu oldu. Keşke milyonları toplayan mitingler, sağa değil sola açık, yani Cumhuriyetin kazanımlarını daha ileri taşıma dinamiğine sahip olsaydı. Keşke.
6 yıl sonra bu kez Diyarbakır’da insan denizine tanık olduk. Coşku ve heyecanın odağında savaş mağduru acılı halkın barış umudu vardı. Newroz’dan bir süre önce BDP yöneticileri “konuşma yapmak için Türk Bayrağı açılmasını bekleme” gibi “açılım”lar yapmış da olsalar, Newroz kutlamasında Türk Bayrağı yoktu. Bazı sol güçlerin temsilcileri katılmıştı fakat sol da yoktu. Olmadığı gibi, solun, “Alevileri İslam bayrağı altında toplamak, emekçi halkın üstündeki faşizm ve Suriye savaşı” gibi konularda kaygı ve sorularla “barış bozanlık” yapmaması istendi. Alanı dolduran emekçi halktı ama alanda emekçi halkın ideolojisi yoktu. Başta, soldan devşirme kanadı, liberaller tam tekmil oradaydı. Medya, tarihte görülmedik biçimde Kürtlerle ilgiliydi. Kürt Ulusu ve PKK’nin Başkanı Öcalan’ın, “sözde değil özde” yetkiyle ilettiği mesaj tüm kanallarda canlı verildi. Ülke ve bölgenin günümüzdeki dönemeçleri ise: Anayasa referandumu, RTE’nin Başkanlık hesabı ve Şam’da namaz özlemi! Milyonla insanın barış umuduyla alana çıktığı, büyük boyutlu yankı bulan Newroz haftasının 7 gününde ülkede ‘küçük boyut’ yaşanıvermiş olayların sadece birkaçı ise: “Ankara’dan Suriye’ye uçaklarla silah sevkiyatı, DİSK’e bağlı sendikalar dahil onlarca adrese helikopterli operasyon, birçok gözaltı, zindanlara kitap sınırlaması, Uludere Katliamı’nın örtülmesi, İsrail’den geliveren özür, RTE’nin Obama’nın sesini özlemesi!” Tabi ki ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı var ve kutsaldır, ama keşke sola, en azından solun uyarılarına açık olsa da, barış, özgürlük, demokrasi umudu, o arzuyu sözde değil, özde doldursa. Keşke!
___________________________________________
Dörtlük
Gününü rüyada gibi yaşayan
Şaşkınlaşır kendine geldiğinde
Çünkü gerçeğin koynu devinimli
Dal büyür ışıkla bilendiğinde
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder