BDP Eşbaşkanı Demirtaş 17 Temmuz’daki basın toplantısında, “Özellikle Başbakan Erdoğan, darbe yalanı üzerine kurulu bir baskı politikasının artık halk tarafından yutulmadığını, yenilmediğini görmesi gerekir... AKP Hükümeti’nin değişmesini, düşmesini istemek sokaktaki muhalefetin, parlamentodaki muhalefetin asli görevidir” demişti. Bence de bu konuşmadan sonra, “Demirtaş’ın sözünün ‘hayatça’sı şudur: ‘Darbe yalanını artık yutmuyoruz!’ O zaman, yuttuğunuz kadarını yutturanların üstüne kusun!” diye yazmıştım. SoL’un yayın sorumlusu arkadaş, “İllâki yayınlansın diyorsan yayınlayalım. Ama arkadaşların söylediği doğru bir sözün üstüne ‘önceki yanlışınız ne olacak’ mantığıyla gitmek bize yakışmaz” diye uyarmış, uyarıyı haklı bulup, yazımı çekmiştim. 30 Temmuz’da ise Demirtaş Gezi’ye katılmayışlarının gerekçelerini açıklarken bu kez, “Bu şekilde hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz türü bir anlayış vardı. Bunu hem sokaktaki gözlemlerimiz hem de arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliyoruz!” dedi. Tam da AKP’nin “darbe izi” bulmak için Gezi’ye karşı cadı avı başlattığı bir sırada. Şimdi Savcı’nın Demirtaş’a, “Tespitlerinizle darbe izlerini bulmamızda bize yardımcı olun!” demesini düşünmek bile acıdır! Kısa aralıklarla yapılmış açıklamaların hangisi Demirtaş’ın görüşü? Benzeri zikzakları sıralamaya kalksak, örnek çok! İşin tuhafı, Demirtaş’ın, Gezi Direnişine katılmayış gerekçelerini açıklamasından bir süre sonra Cemil Bayık “Gezi Direnişine katılmak gerekirdi, katılmamakla yanlış yapıldı” dedi. Daha tuhafı, bu açıklama da kendi içinde derin çelişkiler taşıyordu. Bayık’ın aynı konuşmada, “Bazı kesimler o hareketi AKP’yi yıpratma hareketine dönüştürmek istedi. Bunun kesinlikle Türkiye’nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümüne hizmet etmeyeceği çok açıktır!” demesini nasıl yorumlamalı? ‘Barışın ve Türkiye’de demokratikleşmenin sağlanması için AKP yıpratılmamalı’ anlamına gelmiyor mu? Önceki gün yaptığı açıklamada ise bu kez, “Hükümetin seçimlere kadar sahte paketle halkı kandırmak istediğini, sorunu çözmek istemediğini, ezmeyi esas aldığını, savaşmak istediğini” söyledi.
Kürt siyasetçi arkadaşların kafaları karışık. Nedenlerini bulup netleşmeleri, sadece Kürt halkı için değil tüm Türkiye ve Ortadoğu için de önemlidir. Bu kafa karışıklığında ABD güdümlü dinci faşist yapılanmanın çanakçısı liberallerin önemli payı var. Kürtler, onların ‘sol’ koluna girdiler. Onların ‘sağ’ kollarıyla AKP’ye kenetli olduğuna bakmadan! ABD güdümlü “Siyasi İslam” tezinin çanakçısı soldan devşirme liberallerin, “Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşme olmaz” tezi, Haziran direnişiyle bitmiştir. “Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu da dahil hiçbir sorunun çözülmeyeceği” ni hayat doğrulamıştır. “Siyasi İslam” ve “İslam Bayrağı altında güçlü Türkiye” hesaplarının sadece Türkiye için değil, tüm Ortadoğu için büyük bir felâket olduğu açıklık kazanmıştır. Liberaller bu felakete hâlâ çanak tutuyor. Barış ve demokratikleşmenin önündeki esas engel AKP’dir. Dinci gericiliği hızla yükselten ve bölgede savaş çığlıkları atan AKP’den demokrasi ve barış beklemek, kapanda beklemektir. ABD ve “Müslüman Kardeşler”ine göbekten bağlı olan AKP'nin Suriye’ye saldırı hesabının içinde büyük bir Kürt katliamının (özellikle Rojava’da) gizli olduğunu Kürt siyasetçiler zaten dile getiriyor. Yazık ki bu arkadaşlar, uzun süredir yanlış içindeler ve zikzakları da bunun sonucudur. Devrimci, demokrat halk güçleriyle ilişki ve AKP'ye karşı büyük halk isyanına eklenme yerine, AKP’nin “Akil Adam” şovlarıyla başlattığı oyalama sürecine yoğunlaştılar. AKP’nin ‘barış süreci’ adı altında yaptığı şeyin ‘savaş öncesi oyalama taktiği’ olduğunu söyleyen devrimcilere ağır ithamlarda bulundular. Ama hayat devrimcileri doğruladı. Kürt siyasetçi arkadaşların içtenliklerinden şahsen hiçbir kuşkum yok. Canları pahasına fedakârca çırpındıklarını görmemek için akıl ve vicdan körü olmak gerekir. Ama soldan devşirme liberallerin sistem yalakası ve hain olduklarını görmemek de akıl ve vicdan körlüğüdür. Kürt siyaseti hem bu unsurlar hem de içlerindeki “siyasi İslam” özlemli şeriatçı, hilafetçi unsurlardan arınıp gerçek omuzdaşları olan devrimci demokrat halk güçleriyle daha sıcak ilişkiye girmelidir. Demokratikleşmeye yürümenin tek çözümü, her ulustan halkın anti faşist, anti emperyalist cephesidir. Önümüzdeki en büyük engel AKP’nin dinci faşizmidir. Bu faşizm, bölgeyi büyük bir felaketin eşiğine sürüklemiştir. Emperyalizmin savaş taşeronu dinci AKP’den mazlum halkların elde edebileceği hiçbir kazanç yoktur.
* * *
A. Einstein:
“Aynı zamanda hem savaşı önlemeye hem savaşa hazırlanamazsınız!”
Kürt siyasetçi arkadaşların kafaları karışık. Nedenlerini bulup netleşmeleri, sadece Kürt halkı için değil tüm Türkiye ve Ortadoğu için de önemlidir. Bu kafa karışıklığında ABD güdümlü dinci faşist yapılanmanın çanakçısı liberallerin önemli payı var. Kürtler, onların ‘sol’ koluna girdiler. Onların ‘sağ’ kollarıyla AKP’ye kenetli olduğuna bakmadan! ABD güdümlü “Siyasi İslam” tezinin çanakçısı soldan devşirme liberallerin, “Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşme olmaz” tezi, Haziran direnişiyle bitmiştir. “Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu da dahil hiçbir sorunun çözülmeyeceği” ni hayat doğrulamıştır. “Siyasi İslam” ve “İslam Bayrağı altında güçlü Türkiye” hesaplarının sadece Türkiye için değil, tüm Ortadoğu için büyük bir felâket olduğu açıklık kazanmıştır. Liberaller bu felakete hâlâ çanak tutuyor. Barış ve demokratikleşmenin önündeki esas engel AKP’dir. Dinci gericiliği hızla yükselten ve bölgede savaş çığlıkları atan AKP’den demokrasi ve barış beklemek, kapanda beklemektir. ABD ve “Müslüman Kardeşler”ine göbekten bağlı olan AKP'nin Suriye’ye saldırı hesabının içinde büyük bir Kürt katliamının (özellikle Rojava’da) gizli olduğunu Kürt siyasetçiler zaten dile getiriyor. Yazık ki bu arkadaşlar, uzun süredir yanlış içindeler ve zikzakları da bunun sonucudur. Devrimci, demokrat halk güçleriyle ilişki ve AKP'ye karşı büyük halk isyanına eklenme yerine, AKP’nin “Akil Adam” şovlarıyla başlattığı oyalama sürecine yoğunlaştılar. AKP’nin ‘barış süreci’ adı altında yaptığı şeyin ‘savaş öncesi oyalama taktiği’ olduğunu söyleyen devrimcilere ağır ithamlarda bulundular. Ama hayat devrimcileri doğruladı. Kürt siyasetçi arkadaşların içtenliklerinden şahsen hiçbir kuşkum yok. Canları pahasına fedakârca çırpındıklarını görmemek için akıl ve vicdan körü olmak gerekir. Ama soldan devşirme liberallerin sistem yalakası ve hain olduklarını görmemek de akıl ve vicdan körlüğüdür. Kürt siyaseti hem bu unsurlar hem de içlerindeki “siyasi İslam” özlemli şeriatçı, hilafetçi unsurlardan arınıp gerçek omuzdaşları olan devrimci demokrat halk güçleriyle daha sıcak ilişkiye girmelidir. Demokratikleşmeye yürümenin tek çözümü, her ulustan halkın anti faşist, anti emperyalist cephesidir. Önümüzdeki en büyük engel AKP’nin dinci faşizmidir. Bu faşizm, bölgeyi büyük bir felaketin eşiğine sürüklemiştir. Emperyalizmin savaş taşeronu dinci AKP’den mazlum halkların elde edebileceği hiçbir kazanç yoktur.
* * *
A. Einstein:
“Aynı zamanda hem savaşı önlemeye hem savaşa hazırlanamazsınız!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder