En basit söylemiyle, sokağa inen halk, iktidarı düşürüp devleti ele geçirirse devrimdir. İktidar seçimle değişirse evrimdir. Devrimde belirleyici olan sokağa inen kitlenin büyüklüğü küçüklüğü değildir. Niteliğidir. Halk isyanı karşısında iktidarın aciz kalıp çekilmesi, bir başına devrimi tanımlamaz. Sokağa inen kalabalığın nitelikli gücü gerekir. İktidar kavgasına bu niteliği, halkın örgütlü öz güçleri verir. Bu güçler, ekonomiden, dış politikaya her alanda bakış ve kadrolara sahip emekçi halk güçleridir.
Toplumdaki huzursuzluğun sokağa yansıması bir toplumsal patlamadır. Çok değişik kesimlerden insan toplulukları, yaşadıkları huzursuzluğun sonucu sokağa iner. Bu sorunlar ekonomiden sosyal yaşama, işsizlikten, demokratik taleplere, gelecek kaygısından, etnik hak taleplerine dek çeşitlilik gösterir. Sokak, değişik kesimlerdeki öfkenin birleştiği mekândır. İktidar sıkıştığı ve aciz kaldığı yerde çekilip erken seçime gider ya da bizde olduğu gibi baskıyı misliyle katlar. Çekilmesi ya da erken seçime gitmesi durumunda (ki muhalif partiler buna zorlar), iktidarın el değiştirmesi, muhalif güçlerin iktidara gelmesi mümkündür. İktidarsa, bunu engellemek, iktidarını sürdürmek için, manipülasyonlar dahil her yola baş vurur. Bu yollarla iktidar sürdürme örneği az değildir. AKP’nin çok derin toplumsal huzursuzluğa rağmen üç dönemdir iktidar kalmasında manipülasyonların payı büyüktür. Bu sonuçtaki bir diğer etken ise, muhalefetin beceriksizliği, ufuksuzluğu ve toplumdaki huzursuzluğu doğru değerlendirmemiş olmasıdır. Muhalefet, koşulları değerlendirmiş, değişik kesimlerden halk güçlerini bir cephede birleştirebilmiş olsaydı, dinci faşizm yapılanamaz, AKP bu uzunlukta iktidar olamazdı.
“Bunlar teorik sözler, günümüze, pratiğe gel!” denebilir. Ülkemizde devrimci güçlerin, siyasetten bilime, eğitimden hukuka, dış politikadan ekonomiye, seçkin kadrolara sahip olduğu çok açık. Gerici, yobaz, seviyesiz ve dış güçlerin papağanı iktidar ve yandaşlarını izlemekten vakit bulup devrimcilere kulak verenler bunu görür. Bu kadrolar esas olarak sosyalist kadrolardır. Sokak konumuna gelince: bugün sokak, en yüksek seviyede toplumsal huzursuzluğun ana kucağıdır. “Bu daha başlangıç!” sloganının sokakta böylesine kök tutması, iktidara dönük öfke ve mücadele kararlılığının en somut işaretidir. Fakat, sokağa tek ya da güç birliği içindeki birkaç siyasetin hakim olduğu söylenemez. Öfke yüksek, örgüt gücü zayıftır. İktidar karşısında muhalif güçlerin yumuşak karnı budur. Kaldı ki, dinci faşist iktidar, önü itibariyle de, arkası itibariyle de örgütlüdür. Arkasında ABD, AB, dinci Arap alemi, cemaat, önünde Çevik Kuvvet, değişik ülkelerden devşirme dinci silahlı milisler, ordu, gizli servisler... Dün “polis devletine, ordu vesayetine” karşı olma söylemiyle iktidara kürekçilik yapan omurgasız liberaller, bugün muhalefete karşı bu güçlere övgü diziyor. Polisin halka vahşeti, tarihte görülmemiş boyuta ulaşmıştır. Hiç kuşkusuz, iktidar sıkıştığında orduyu da sokakta göreve çağıracaktır. “Faili meçhul suiikastler”in eli yine kulağında. Ülkemizde (kanlı, karanlık faşist askeri darbe dönemleri de dahil) hiçbir dönem zulüm, halk düşmanlığı ve seviyesizlik bu boyuta varmadı. Ama şu da bir gerçek: halk öfkesinin sokaklardaki boyutu da tarihidir. Karanlığa karşı umudu içeren de bu gerçekliktir.
Anti faşist, anti emperyalist, anti ırkçı halk güçleri, iktidar karşısına yurtsever halk cephesi olarak dikilirse, AKP defolup gider. Erken seçim ya da tarihi belli olan yerel ve genel seçimlere bu donanımla hazırlanmak gerekir. Bu görev ilk başta CHP’nindir. Kafasını kumdan çıkarması hayati önemdedir. Seçim barajını işlevsiz kılacak biçimde, ülkenin sosyalist, komünist, ilerici, demokrat, devrimci güçleri ve farklı inanç ve kültür kesimleriyle bu cephenin oluşumuna çalışılmalıdır. Cephenin çeperi, TKP, Halkevleri, ÖDP, Devrimci Cephe, İP gibi hareketlerin kontenjan vekilliklerle meclise girmelerini sağlayacak şekilde olmalıdır. CHP bu hareketlerin ayağına gelmesini beklememelidir, bizzat kendisi onlara gitmelidir. Çünkü sokakta dövüşen onlar. BDP böyle bir cephenin doğal müttefiki olmalıdır. Mazlum halkların demokratik, kültürel hak talepleri ancak böyle bir cephede ifade bulur. AKP’nin “barış” söylemi, kan ve karanlık iştahının aldatmacasından başka bir şey değildir. CHP, tekrar AKP kazansın istemiyorsa, göstermelik ‘güç birlikleri’yle oyalanmaktan vazgeçmelidir. Bu halk ve onun sokağa yansımış öfkesi, bu kanlı, kara, karanlık ve seviyesiz dönemi sonlandıracak güce sahiptir.
* * *
Montesguieu: “Bir devletin değeri, onu oluşturan kişilerin değerine eşittir.”
Toplumdaki huzursuzluğun sokağa yansıması bir toplumsal patlamadır. Çok değişik kesimlerden insan toplulukları, yaşadıkları huzursuzluğun sonucu sokağa iner. Bu sorunlar ekonomiden sosyal yaşama, işsizlikten, demokratik taleplere, gelecek kaygısından, etnik hak taleplerine dek çeşitlilik gösterir. Sokak, değişik kesimlerdeki öfkenin birleştiği mekândır. İktidar sıkıştığı ve aciz kaldığı yerde çekilip erken seçime gider ya da bizde olduğu gibi baskıyı misliyle katlar. Çekilmesi ya da erken seçime gitmesi durumunda (ki muhalif partiler buna zorlar), iktidarın el değiştirmesi, muhalif güçlerin iktidara gelmesi mümkündür. İktidarsa, bunu engellemek, iktidarını sürdürmek için, manipülasyonlar dahil her yola baş vurur. Bu yollarla iktidar sürdürme örneği az değildir. AKP’nin çok derin toplumsal huzursuzluğa rağmen üç dönemdir iktidar kalmasında manipülasyonların payı büyüktür. Bu sonuçtaki bir diğer etken ise, muhalefetin beceriksizliği, ufuksuzluğu ve toplumdaki huzursuzluğu doğru değerlendirmemiş olmasıdır. Muhalefet, koşulları değerlendirmiş, değişik kesimlerden halk güçlerini bir cephede birleştirebilmiş olsaydı, dinci faşizm yapılanamaz, AKP bu uzunlukta iktidar olamazdı.
“Bunlar teorik sözler, günümüze, pratiğe gel!” denebilir. Ülkemizde devrimci güçlerin, siyasetten bilime, eğitimden hukuka, dış politikadan ekonomiye, seçkin kadrolara sahip olduğu çok açık. Gerici, yobaz, seviyesiz ve dış güçlerin papağanı iktidar ve yandaşlarını izlemekten vakit bulup devrimcilere kulak verenler bunu görür. Bu kadrolar esas olarak sosyalist kadrolardır. Sokak konumuna gelince: bugün sokak, en yüksek seviyede toplumsal huzursuzluğun ana kucağıdır. “Bu daha başlangıç!” sloganının sokakta böylesine kök tutması, iktidara dönük öfke ve mücadele kararlılığının en somut işaretidir. Fakat, sokağa tek ya da güç birliği içindeki birkaç siyasetin hakim olduğu söylenemez. Öfke yüksek, örgüt gücü zayıftır. İktidar karşısında muhalif güçlerin yumuşak karnı budur. Kaldı ki, dinci faşist iktidar, önü itibariyle de, arkası itibariyle de örgütlüdür. Arkasında ABD, AB, dinci Arap alemi, cemaat, önünde Çevik Kuvvet, değişik ülkelerden devşirme dinci silahlı milisler, ordu, gizli servisler... Dün “polis devletine, ordu vesayetine” karşı olma söylemiyle iktidara kürekçilik yapan omurgasız liberaller, bugün muhalefete karşı bu güçlere övgü diziyor. Polisin halka vahşeti, tarihte görülmemiş boyuta ulaşmıştır. Hiç kuşkusuz, iktidar sıkıştığında orduyu da sokakta göreve çağıracaktır. “Faili meçhul suiikastler”in eli yine kulağında. Ülkemizde (kanlı, karanlık faşist askeri darbe dönemleri de dahil) hiçbir dönem zulüm, halk düşmanlığı ve seviyesizlik bu boyuta varmadı. Ama şu da bir gerçek: halk öfkesinin sokaklardaki boyutu da tarihidir. Karanlığa karşı umudu içeren de bu gerçekliktir.
Anti faşist, anti emperyalist, anti ırkçı halk güçleri, iktidar karşısına yurtsever halk cephesi olarak dikilirse, AKP defolup gider. Erken seçim ya da tarihi belli olan yerel ve genel seçimlere bu donanımla hazırlanmak gerekir. Bu görev ilk başta CHP’nindir. Kafasını kumdan çıkarması hayati önemdedir. Seçim barajını işlevsiz kılacak biçimde, ülkenin sosyalist, komünist, ilerici, demokrat, devrimci güçleri ve farklı inanç ve kültür kesimleriyle bu cephenin oluşumuna çalışılmalıdır. Cephenin çeperi, TKP, Halkevleri, ÖDP, Devrimci Cephe, İP gibi hareketlerin kontenjan vekilliklerle meclise girmelerini sağlayacak şekilde olmalıdır. CHP bu hareketlerin ayağına gelmesini beklememelidir, bizzat kendisi onlara gitmelidir. Çünkü sokakta dövüşen onlar. BDP böyle bir cephenin doğal müttefiki olmalıdır. Mazlum halkların demokratik, kültürel hak talepleri ancak böyle bir cephede ifade bulur. AKP’nin “barış” söylemi, kan ve karanlık iştahının aldatmacasından başka bir şey değildir. CHP, tekrar AKP kazansın istemiyorsa, göstermelik ‘güç birlikleri’yle oyalanmaktan vazgeçmelidir. Bu halk ve onun sokağa yansımış öfkesi, bu kanlı, kara, karanlık ve seviyesiz dönemi sonlandıracak güce sahiptir.
* * *
Montesguieu: “Bir devletin değeri, onu oluşturan kişilerin değerine eşittir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder