“ABD desteği, seçim manipülasyonu, seçim sisteminin yamukluğu, sivil darbe” ne derseniz deyin, şu ya da bu, AKP bir biçimde iktidara geldi. İlk dönemde kurumlarda yapılanmak için takabileceği bütün maskeleri taktı. “Demokratik açılım, darbelerle hesaplaşma, komşularla sıfır sorun, inançlara eşit uzaklık, Kürt açılımı, Alevi açılımı, vesayeti bitirme, düşünce özgürlüğü, derin devleti çözme, şeffaf yönetim, yargı reformu, barış, faili meçhuller, tarihteki katliamlarla yüzleşme” gibi aklınıza gelen ne varsa. Bu maskeler altında son hızla kurumlarda tasfiye ve yapılanma için kolları sıvadı. Bu süreçte, ABD ve AB’nin her türden desteği bir yana, soldan devşirme liberaller onun maskelerine cilacı oldular. Bu, ‘cilacılık’ insanlık tarihinin görüp görebileceği en büyük ihanetlerden biriydi. Liberaller perde önünde ‘demokrasicilik’ oynayıp halkı oyalarken, AKP perde gerisinde dinci faşizmi yapılandırdı. Şu anki yönetim açık biçimiyle ‘dinci faşist dikta’dır. RTE’nin ‘diktatör’ olduğunu söylemek içinse, demokrasinin ‘d’ sinden haberdar olmak yeterlidir. Bunun en açık sonucu ise şudur: hangi yoldan ve nasıl gelmiş olursa olsun, diktatör, gitmemek için, yalan, iftira, şiddet, sahtekârlık, katliam, işkence, zulüm her yola baş vurur. Faşizmin iktidar konumuna en açık tanım ise ‘iktidar gaspı’dır!
İktidarın dili yalan kızağı; ağızlarında kayan yalanın bini bir para. Yalanları ortaya çıkmış çıkmamış, umurlarında değil. Yalanları gözdağına dayalı. Halka yönelik gözdağının da bini bir para. Baskıyı, şiddeti, cinayeti sıradanlaştırdılar. Diktatör açık açık, polisten imam hatip kökenlilere dek hükmettiğini düşündüğü resmi-sivil güçleri halka karşı kışkırtıyor. Polis zaten zıvanadan çıkmış durumda. Özellikle de Çevik Kuvvet. Yasalar, adalet, insan hakları, hak getire. Hiçbir ölçü tanımıyorlar. Bu denli acımasız, barbar, vahşi, saldırgan olmalarının nedenlerini psikologlar, siyaset ve toplum bilimciler ayrıca incelemeli. AKP döneminde hangi eğitimden geçirildiler, hangi kesimlerden seçildiler, neyle dolduruldular ki üniversite gençliğine, aydınlara, kadınlara karşı böyle kudurmuşcasına intikam hırsıyla saldırıyorlar. Sadece ‘verilen emir’ le açıklanabilecek bir şey değil. İşin bu yanı ayrı. Ama görünen gerçek şu: Polis insanların gözünü oyup ateşe atacak, gencecik insanları sopalarla linç edecek denli vahşet sergiliyor. Daha da hazini: Haklarında işlem yapılacağına ‘şeref madalyası’ veriliyor. Çevik Kuvvet sanki devletin polisi değil de iktidar milisi gibi! Bütün dünyada tepki bulan ve Emniyet Teşkilatı’nın genelini de töhmet altında bırakan insan hakları tanımazlığı, linçlere varan barbarca saldırısı, iktidara milis tavrı, Emniyet’in diğer birimlerini hiç mi rahatsız etmiyor. Rahatsız olanlar var da, iktidarın hot zotundan mı çekiniyorlar? Kişisel korkuları ülke menfaatinden daha mı önemli? Ülkelerinin doğası ve özgürlüğü için ölümü göze alan gencecik insanları hangi duyguyla izliyorlar? Polis, direnişçilerin şiddete şiddetle karşılık vermeyen, hoşgörülü, üstüne gelindiğinde geri çekilen yapısına bakıp, onları ezeceğini sanıyor. Ama tarih, halkın haklı direnişini ezebilmiş polis gücüne daha tanık olmadı. Tam tersi, yani halkın karşısında toz duman olmuş zorbalık örneği ise sayısız.
Faşizmin uyguladığı baskı ve gözdağı balona üflenen havaya benzer. Üfleyenin elinde patladığı bir sınırı vardır. Diktatörün ‘demokratlık’ gibi bir ‘derdi’ olmadığı için, gözdağı, yalan, iftira, ihbarcılığa teşvik, yasa ve insan hakları tanımazlık onun yapısıyla çelişmiyor. Kuklaları ondan aldığı gazla daha da pervasız. Gezi Parkı’nda evlenmek isteyen çiftin şenliğine bile ‘çapulcu vandallığı’ diye saldırdılar. Gelinen yer, sözün bittiği noktadır. O noktada, direnişin “Bu daha başlangıç” duygusu, hayatla daha güçlü bütünleşir. Faşizmin balonu patlar! Halk, “Senin akrebin, TOMA’n, polisin, valin, yasan, kapı kulu yargın, gözdağın, zindanın varsa benim de ‘hayatın beslediği’ bitmez direniş gücüm var” der! Bakalım hayat mı kazanır, hayata düşman zorbalık mı? Balonun patlaması, büyük toplumsal acıları da birliğinde taşır. Seçimle geldiği halde iktidarı gasp etmiş olan Hitler, insanlık ve halkın direnişi sonucunda, yağcıları, kulları, yandaşları, cilacıları, ihbarcıları, katilleri, yargı piyonları, sandık masalları, milisi, polisi, Gestaposuyla birlikte defolup gitmeye mahkûmdu, gitti. Çok büyük toplumsal acılara neden olarak; ki, açtığı yaralar hâlâ kanamakta. Yalanın en büyüğü ‘İktidar gasbı’nı halka ‘demokrasi’ diye sunmaktır. RTE’nin yaptığı budur. Bu yalan tıpkı Hitler’inki gibi ‘sandık’ta kuluçkaya yatmıştır.
* **
Victor Hugo: “Yalanın azı çoğu yoktur, yalan söyleyen her yalanı söyler!”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder