Doğadaki deprem, büyük kırılmadan sonra ‘artçı sarsıntılar’la dalga dalga azalır. Siyaset ve toplumdaki deprem doğadakine benzemiyor! Tam tersi. Öncü sarsıntıların usul usul yükselip ulaştığı ‘ana yarılma’ daha şiddetli artçı sarsıntıların yolunu açar! Doğadaki ‘fay kırılması’dır, siyasetteki ise zulüm, savaş, kargaşa ve ganimete dayalı ‘pay kırışması’! ‘Siyasi depreme hazırlıklı olmak’ sorununa bu açıdan bakmak gerekir. Hazırlıklı toplum sarsıntıları göğüsler, hazırlıksız olanda ise ‘çürüme’ başlar! ‘Toplumun çürümedik yanı mı kaldı’ diyeceksiniz, hukuk, eğitim, kültür, bilim hangisi ayakta? 30 Mart, dinci faşizmin toplumda artçı sarsıntılarla yükseleceğine işaret etti. Halk güçleri için ana sorun ise: artçı sarsıntılara hazırlık!
Doğadaki depremden sonra, temeli kaymış, dengesi bozulmuş binalara ‘sıva, badana yapıp’ ‘sağlam’ diye oturuma açmakla, siyasi depremde ‘teknesi delik’ güçlerle mücadeleye açılmak birbirinden pek mi farklı? Faşizmin saldırısına dayanmak, mücadeleye hazırlık ‘sıva, badana’ işi değil, halkın antifaşist cephesini temel alan bir kavgayı yükseltme işidir. Bakalım çürüme hangi yönde yayılacak? Şeriatçı milislerin daha da azgınlaşıp ülkeyi iç savaşa çekmesine ya da kemiğinde hissettiği bıçağın dayanılmaz olduğu noktada halkın başsız isyanına ya da herkesin kendi kanununu uyguladığı un ufak çözülüşe doğru mu..? Tümünün sonu acıdır!
Daha 30 Mart’ın haftası dolmadan, yobaz, “Kadın yönetici dinimizce vacip değil” diyor; camiye çevrilen kilisenin papaz odası hela yapılıyor; AKP üyesi bir alçak, onca sabıkasına rağmen ‘kolayca girebildiği’ Meclis'te Ana Muhalefet Liderine saldırıyor; Yatağan işçilerinin en demokratik gösterileri faşist yöntemlerle engelleniyor; direnişteki Greif işçileri zorbaca gözaltına alınıyor;‘seçimde hile’ diyene ‘kediye sorun’ diyorlar! Siyasi zorbalığın artçı sarsıntısı saymakla bitmez: Çamlıca Tepesi’nde usulsüz cami inşaatı mı? Hızlandı! Anayasa Mahkemesi mi? “Haddini aştı!” Fezlekeli Bakanlar mı? “Masum vatandaş!” Urla’daki villalar mı? “Tapulu mesken!” TÜSAK yasası mı? “Sanat neymiş, sanatçı kim oluyor?” 1 Mayıs mı? “Taksim kapalı!”... Çürüme başka nasıl olur? Engellemek için sorun belli: hazırlık; toplumsal barikat!
Pulitzer Ödüllü ünlü gazeteci Seymour Hersh’in Suriye’deki kimyasal katliam için “Arkasında Türk Hükümeti var” iddiasına, Hükümet, “külliyen yalan” dedi! “Kısmen doğru” mu diyecekti? “Sıfırla” işine, “ayakkabı kutusu”na, “tapelere”, rüşvete doğru mu dediler ki? Seymour Hersh, Irak’ta, Vietnam’da, “ABD’nin katliamlarını” yazdığında “yalan” diye saldırıya uğramıştı; ama gerçek olduğu ortaya çıktığı için Pulitzer Ödülü aldı. Şam’ın Guta bölgesindeki ağır insanlık suçu olan vahşi kimyasal katliamda Roboski, Halepçe, Sivas, Maraş, Reyhanlı Katliamları’nın misline katlanmış acısı, vahşetin misline katlanmış kanlı salyası yok mu? Hersh’in Suriye’deki kimyasal katliamla ilgili iddiasına herhangi bir neden, hesap, gerekçeyle sessiz kalan, ya da basma kalıp açıklamalarla geçiştiren herkes, her örgüt o katliama, vahşete ortaktır! Bu kadar açık! Vahşet ve karanlık hesapların boyutu ‘milli mesele’nin de,‘çözüm süreci’ hesaplarının da çok ötesinde, insanlık sorunudur. Günü gelir, susan da, geçiştiren de altında ezilir...
Dilerim, 1 Mayıs ve Haziran İsyanı’nın yıl dönümü kutlamalarından halk güçleri 15-16 Haziran ruhu ve anti- faşist, antiemperyalist, anti ırkçı güç birliğiyle çıkar. Faşist ablukayı dağıtmanın çaresi budur. Ülkenin gerçek sahibini belirleyen ölçü sandığın % ibresi değil, halkın antifaşist öfkesidir!
-------------------------------------------------
Lenin: “Eğer bir toplumda devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa ama bir toplumsal değişimi gerçekleştirecek güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar”
Doğadaki depremden sonra, temeli kaymış, dengesi bozulmuş binalara ‘sıva, badana yapıp’ ‘sağlam’ diye oturuma açmakla, siyasi depremde ‘teknesi delik’ güçlerle mücadeleye açılmak birbirinden pek mi farklı? Faşizmin saldırısına dayanmak, mücadeleye hazırlık ‘sıva, badana’ işi değil, halkın antifaşist cephesini temel alan bir kavgayı yükseltme işidir. Bakalım çürüme hangi yönde yayılacak? Şeriatçı milislerin daha da azgınlaşıp ülkeyi iç savaşa çekmesine ya da kemiğinde hissettiği bıçağın dayanılmaz olduğu noktada halkın başsız isyanına ya da herkesin kendi kanununu uyguladığı un ufak çözülüşe doğru mu..? Tümünün sonu acıdır!
Daha 30 Mart’ın haftası dolmadan, yobaz, “Kadın yönetici dinimizce vacip değil” diyor; camiye çevrilen kilisenin papaz odası hela yapılıyor; AKP üyesi bir alçak, onca sabıkasına rağmen ‘kolayca girebildiği’ Meclis'te Ana Muhalefet Liderine saldırıyor; Yatağan işçilerinin en demokratik gösterileri faşist yöntemlerle engelleniyor; direnişteki Greif işçileri zorbaca gözaltına alınıyor;‘seçimde hile’ diyene ‘kediye sorun’ diyorlar! Siyasi zorbalığın artçı sarsıntısı saymakla bitmez: Çamlıca Tepesi’nde usulsüz cami inşaatı mı? Hızlandı! Anayasa Mahkemesi mi? “Haddini aştı!” Fezlekeli Bakanlar mı? “Masum vatandaş!” Urla’daki villalar mı? “Tapulu mesken!” TÜSAK yasası mı? “Sanat neymiş, sanatçı kim oluyor?” 1 Mayıs mı? “Taksim kapalı!”... Çürüme başka nasıl olur? Engellemek için sorun belli: hazırlık; toplumsal barikat!
Pulitzer Ödüllü ünlü gazeteci Seymour Hersh’in Suriye’deki kimyasal katliam için “Arkasında Türk Hükümeti var” iddiasına, Hükümet, “külliyen yalan” dedi! “Kısmen doğru” mu diyecekti? “Sıfırla” işine, “ayakkabı kutusu”na, “tapelere”, rüşvete doğru mu dediler ki? Seymour Hersh, Irak’ta, Vietnam’da, “ABD’nin katliamlarını” yazdığında “yalan” diye saldırıya uğramıştı; ama gerçek olduğu ortaya çıktığı için Pulitzer Ödülü aldı. Şam’ın Guta bölgesindeki ağır insanlık suçu olan vahşi kimyasal katliamda Roboski, Halepçe, Sivas, Maraş, Reyhanlı Katliamları’nın misline katlanmış acısı, vahşetin misline katlanmış kanlı salyası yok mu? Hersh’in Suriye’deki kimyasal katliamla ilgili iddiasına herhangi bir neden, hesap, gerekçeyle sessiz kalan, ya da basma kalıp açıklamalarla geçiştiren herkes, her örgüt o katliama, vahşete ortaktır! Bu kadar açık! Vahşet ve karanlık hesapların boyutu ‘milli mesele’nin de,‘çözüm süreci’ hesaplarının da çok ötesinde, insanlık sorunudur. Günü gelir, susan da, geçiştiren de altında ezilir...
Dilerim, 1 Mayıs ve Haziran İsyanı’nın yıl dönümü kutlamalarından halk güçleri 15-16 Haziran ruhu ve anti- faşist, antiemperyalist, anti ırkçı güç birliğiyle çıkar. Faşist ablukayı dağıtmanın çaresi budur. Ülkenin gerçek sahibini belirleyen ölçü sandığın % ibresi değil, halkın antifaşist öfkesidir!
-------------------------------------------------
Lenin: “Eğer bir toplumda devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa ama bir toplumsal değişimi gerçekleştirecek güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder