Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Birden bire bütün Türkiye “Analar ağlamasın”cı oldu. Uzaktan bakana kötü değil: savaş, kan, katliam karşıtı bir ülkeyiz! Biraz yaklaşınca, manzara, içine kelebek düşmüş karınca yuvası gibi. Ya da rüzgâra yakalanmış harman yeri, sap saman birbirine karışmış. Uzaktan çekilmiş fotoğrafı posterlik; içinde yaşayana ise cehennem! Sadece bizim tarihimizde değil, sanırım dünya tarihinde de, “savaş karşıtlığı”nın karadan beyaza “rengârenk”, bu derece keşmekeş, toz duman halinin bir benzeri yoktur.
Baş “Analar ağlamasıncı” memleketin anasını ağlatan RTE! AKP, hem Suriye’deki kanlı karanlık hesaplar ve ABD’ye savaş taşeronluğu için mekik dokuyor hem de “barış, halkların kardeşliği” gazelini okuyor! Öyle ki, “Barış için gerekirse zehir içerim!” diyecek derecede! Uludere’yi soranı azarlıyor; ama katliam karşıtı! “Barış girişimlerini bozacak davranışlardan herkes kaçınsın!” diyerek, BDP’yi “Fazla konuştuğu” için uyarıyor; ama Kandil’e yağan bombaların düğmesi kendi komutunda.
“Bu süreçte herkes konuştuğuna dikkat etsin!” diyen BDP çok mu dikkatli? Parti Grup toplantısında, en yetkili kişilerden biri olan Kışanak, RTE ile birebir aynı içerikte CHP’ye iftira atmadı mı? Tam da böyle bir dönemde, desteksiz konuşmak ciddi politikacıya yakışır mı? Hadi, ortalığı gaza veren diğer vekiller HDK ve kendi adlarına “özür” dilediler. BDP onu da yapmadı. Kaldı ki, özrün kıymeti harbiyesi ne? İtfaiyeci, “rüzgar yağmur çağırır” mantığıyla, yangına körükle gitmiş, ya da aşçı bozuk malzemeyle yemek yapıp müşterisini zehirlemiş, sonra da “özür” dilemiş! Kendini gözden geçirmesine garanti mi?
“Herkes konuştuğuna dikkat etsin!” uyarısını S. Demirtaş da titizlikle yaptı! Son derece ciddi ve hassas bir politikacı, bundan hiçbir kuşkum yok. Üstelik de, konuşmaya en fazla hakkı olan bir kesimi temsil ediyor. Tabi ki konuşacak. Ama kimi zaman, hem “konuşmadıkları” hem de “konuştukları”yla, bir muhalefet partisi liderinden beklenmeyecek hallere düşüyor. ÇHD ve HHB operasyonlarından, KESK ve İstanbul Barosu’na yönelik tertiplere; HES eylemcilerinden, emekçi ve öğrencilere yönelik saldırılara; ABD’ye savaş taşeronluğundan, komşu ülkelere cephane sevkiyatına; kültür kurumlarına saldırılardan, dinci yobazlığın beslenmesine dek AKP faşizmi katlandıkça katlanıyor. Demirtaş gibi önemli bir politikacının söyleyecek sözü olmalı. Bu ülkedeki zulüm sadece Kürt sorunu ile mi sınırlı? “Hassasiyet” iyi de, susmanın bu derecesi düşündürücü. Kimi konularda ise söyledikleri düşündürücü. Kadir İnanır’ın kadirbilirliğine o derece inandı ki, “kutlayıp, bütün sanatçıları onun gibi cesur olmaya” çağırdı! Ahmet Kaya’ya linç girişiminde, sessizliğiyle salondan tüyen o değil miydi? Bu ülkedeki zulme karşı yıllar ve yıllardır sürdürülen hangi mücadelede yer almış? Politik mücadeleyi geçtim, yıkıma, baskıya hedef olmuş sanatçıların yanında mı saf tutmuş? Şimdi birden bire “mücadelede cesaret” simgesi! RTE’nin megafonu olarak! Hadi, bir cümle de RTE faşizmine karşı söylesin! RTE’nin “Savaşın bitmesi için gerekirse zehir içerim!” işaretinden sonra, İnanır, “İmralı ile müzakereleri destekliyorum!” demiş. Demirtaş da, “bu cesareti” bütün sanatçılara örnek gösterdi! O zaman, doğal olarak, bu konularda bin katıyla lâkırdıcı, diyelim ki Nagehan Alçı, Aslı Aydıntaşbaş, Işın Eliçin, Kütahyalı, Ş. Tayyar türü kişileri de “cesur gazeteciliğe” örnek göstermesi gerekmez mi? Yeter ki “Kürtlerle savaş bitsin!” desinler, ABD’ye çömez, AKP’ya yandaş, Suriye’ye karşı savaş kışkırtıcısı olmuşlar, ne önemi var? Böyle bakınca, Emniyet ve Cemaat tetikçisi Baransu’dan Uslu’ya; Erdoğan yaltakçısı Metiner’e; İ.Tatlıses’ten arabeskçi şaklaban N. Doğan’a, tarikatçı H. Şükür’e “Savaş bitsin, analar ağlamasın!”cılık ülke boyutunda rengârenk. Gazeteci, TV’ci, “stratejist”, uzman, profesör zaten saymakla bitmez!
Geriye kalansa, devrimcilerdir; başta Kürtler, tüm halk haklarının kayıtsız şartsız verilmesi için; içerde ve komşu ülkelere yönelik savaş politikalarının bitirilmesi için; emekçi halka ve kuruluşlarına, bilime, sanata, yargıya yönelik faşist saldırılara karşı, hangi kültür ve inançtan olursa olsun, yoksullarla omuz omuza mücadele eden devrimciler. Ki, Kürt halkının gerçek dostları da onlardır.
________________________________________________
Dörtlük
Şeyh Reza Talabani (Kürt şairi 1842-1910):
“Herkes bilir Müftü’nün evi ne yandadır, Kadı’nın evi ne yanda
Yoksulun biriyim ben, ne yanda olduğum kimin umurunda”
Baş “Analar ağlamasıncı” memleketin anasını ağlatan RTE! AKP, hem Suriye’deki kanlı karanlık hesaplar ve ABD’ye savaş taşeronluğu için mekik dokuyor hem de “barış, halkların kardeşliği” gazelini okuyor! Öyle ki, “Barış için gerekirse zehir içerim!” diyecek derecede! Uludere’yi soranı azarlıyor; ama katliam karşıtı! “Barış girişimlerini bozacak davranışlardan herkes kaçınsın!” diyerek, BDP’yi “Fazla konuştuğu” için uyarıyor; ama Kandil’e yağan bombaların düğmesi kendi komutunda.
“Bu süreçte herkes konuştuğuna dikkat etsin!” diyen BDP çok mu dikkatli? Parti Grup toplantısında, en yetkili kişilerden biri olan Kışanak, RTE ile birebir aynı içerikte CHP’ye iftira atmadı mı? Tam da böyle bir dönemde, desteksiz konuşmak ciddi politikacıya yakışır mı? Hadi, ortalığı gaza veren diğer vekiller HDK ve kendi adlarına “özür” dilediler. BDP onu da yapmadı. Kaldı ki, özrün kıymeti harbiyesi ne? İtfaiyeci, “rüzgar yağmur çağırır” mantığıyla, yangına körükle gitmiş, ya da aşçı bozuk malzemeyle yemek yapıp müşterisini zehirlemiş, sonra da “özür” dilemiş! Kendini gözden geçirmesine garanti mi?
“Herkes konuştuğuna dikkat etsin!” uyarısını S. Demirtaş da titizlikle yaptı! Son derece ciddi ve hassas bir politikacı, bundan hiçbir kuşkum yok. Üstelik de, konuşmaya en fazla hakkı olan bir kesimi temsil ediyor. Tabi ki konuşacak. Ama kimi zaman, hem “konuşmadıkları” hem de “konuştukları”yla, bir muhalefet partisi liderinden beklenmeyecek hallere düşüyor. ÇHD ve HHB operasyonlarından, KESK ve İstanbul Barosu’na yönelik tertiplere; HES eylemcilerinden, emekçi ve öğrencilere yönelik saldırılara; ABD’ye savaş taşeronluğundan, komşu ülkelere cephane sevkiyatına; kültür kurumlarına saldırılardan, dinci yobazlığın beslenmesine dek AKP faşizmi katlandıkça katlanıyor. Demirtaş gibi önemli bir politikacının söyleyecek sözü olmalı. Bu ülkedeki zulüm sadece Kürt sorunu ile mi sınırlı? “Hassasiyet” iyi de, susmanın bu derecesi düşündürücü. Kimi konularda ise söyledikleri düşündürücü. Kadir İnanır’ın kadirbilirliğine o derece inandı ki, “kutlayıp, bütün sanatçıları onun gibi cesur olmaya” çağırdı! Ahmet Kaya’ya linç girişiminde, sessizliğiyle salondan tüyen o değil miydi? Bu ülkedeki zulme karşı yıllar ve yıllardır sürdürülen hangi mücadelede yer almış? Politik mücadeleyi geçtim, yıkıma, baskıya hedef olmuş sanatçıların yanında mı saf tutmuş? Şimdi birden bire “mücadelede cesaret” simgesi! RTE’nin megafonu olarak! Hadi, bir cümle de RTE faşizmine karşı söylesin! RTE’nin “Savaşın bitmesi için gerekirse zehir içerim!” işaretinden sonra, İnanır, “İmralı ile müzakereleri destekliyorum!” demiş. Demirtaş da, “bu cesareti” bütün sanatçılara örnek gösterdi! O zaman, doğal olarak, bu konularda bin katıyla lâkırdıcı, diyelim ki Nagehan Alçı, Aslı Aydıntaşbaş, Işın Eliçin, Kütahyalı, Ş. Tayyar türü kişileri de “cesur gazeteciliğe” örnek göstermesi gerekmez mi? Yeter ki “Kürtlerle savaş bitsin!” desinler, ABD’ye çömez, AKP’ya yandaş, Suriye’ye karşı savaş kışkırtıcısı olmuşlar, ne önemi var? Böyle bakınca, Emniyet ve Cemaat tetikçisi Baransu’dan Uslu’ya; Erdoğan yaltakçısı Metiner’e; İ.Tatlıses’ten arabeskçi şaklaban N. Doğan’a, tarikatçı H. Şükür’e “Savaş bitsin, analar ağlamasın!”cılık ülke boyutunda rengârenk. Gazeteci, TV’ci, “stratejist”, uzman, profesör zaten saymakla bitmez!
Geriye kalansa, devrimcilerdir; başta Kürtler, tüm halk haklarının kayıtsız şartsız verilmesi için; içerde ve komşu ülkelere yönelik savaş politikalarının bitirilmesi için; emekçi halka ve kuruluşlarına, bilime, sanata, yargıya yönelik faşist saldırılara karşı, hangi kültür ve inançtan olursa olsun, yoksullarla omuz omuza mücadele eden devrimciler. Ki, Kürt halkının gerçek dostları da onlardır.
________________________________________________
Dörtlük
Şeyh Reza Talabani (Kürt şairi 1842-1910):
“Herkes bilir Müftü’nün evi ne yandadır, Kadı’nın evi ne yanda
Yoksulun biriyim ben, ne yanda olduğum kimin umurunda”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder