Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Ne “din” eken aydınlık biçer, ne de “kin” eken umut. Ne ekersen onu biçersin. İktidarın 10 yıldır yaptığı, “din ve kin” ekimidir. İlk yarıda alan hazırlığı ve gizli ekim yapıldı. Şimdi aleni. Hem de haldır haldır. Zaten RTE, “amaçlarının dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek olduğunu” söylemedi mi?
Dinciliğin ve kinciliğin ekimi ve hasadı hakkında örnekler sıralamaya gerek bile yok. Herhangi bir güne “Neler olmuş?” diye şöyle bir göz atmak yeter. Gelinen noktaya bak: Camide düğünü, Diyanet “İçki içilmediği ve kadınla dans edilmediği sürece caizdir” diye onayladı. İlahiyatçı Prof. “Muhitlerdeki diğer sosyal etkinlikler için de cami düşünülmeli” diye pekiştirdi. Camide sünnet, “İlk kez Pamukova’da yapıldı!” Camide veli toplantısını Niğde Milli Eğitim Müdürlüğü gerçekleştirdi! Camide “Dünyevi konularda konuşmalı toplantı sorunu” çözüldü. Derken, “Camide 180 vakit namaz kılan çocuğa tablet bilgisayar” yani “Namaza promosyon” dönemi başladı. Ülke ve dünyadaki gelişmeleri sormak için basın, “Devlet Büyükleri”ni, cami çıkışında bekliyor. Bunun bir adım ilerisi “grup toplantıları”nın cami içine taşınmasıdır!
Canlı canlı derisi yüzülmüş ceylan gibi, nükleer santral mezarlığı haline getirilmiş ormanlardan, hücreleri ülkenin en değerli evlatlarıyla doldurulmuş zindanlara kadar “kincilik” de, bu yarışta “dincilik”ten geri değil. Zulüm, kan, katliam tutuklama, baskın olmadığı gün var mı? İktidar, aydınlık, bilimsel, uygar, eşitlikçi olan her şeye karşı kanlı, karanlık bir intikam hırsıyla dolu. Aydınlığı, uygarlığı, çağdaşlığı, adaleti, farklı kültür ve inançlara özgürlüğü, halklar arasında barış ve kardeşliği bunlar mı temsil edecek? Onu benim külahıma anlatsalar, o bile güler! Kendi ülkesinin emekçi halkına, doğasına, gençliğine, çağdaş hukukçusuna, bilim adamına, kültür dokusuna, Alevisine, Süryanisine bunca acımasız ve kin dolu olanlar birden bire “barış kardeşlik ve özgürlük temsilcisi” oldular! Sanki Uludere’de katliam yapan da örten de onlar değil! Şam’daki katliam silahları sanki Ay’dan geldi!
Şimdi, iktidar katında olsun, iktidar kürekçisi liberal kesimde olsun dillendirilen bu: “Barış için yakalanmış tarihi fırsat kaçırılmamalı. Herkes buna hizmet etmeli!” Yani ne yapacağız? Çok açık, istenen şu: “AKP ne yaparsa yapsın, asla karşı çıkmayın, en azından susun!” Yani faşizm istediğini yapacak, antifaşist susacak! Ülkenin en değerli hukukçuları zindana tıkılacak, sendikalar basılacak, ilerici, devrimci parti ve kurumlara saldırılacak, gençler coplanacak, gazlanacak, CIA’nın bütün kirli savaş hesapları ve kiralık katilleri ülkemizi üs tutacak ama biz susacağız! Ötesi, “Kürt sorununun bitmesi konusunda doğmuş bu tarihi fırsat”ın kaçmaması için AKP’ye yakın duracağız!
ABD’ye savaş taşeronluğu yapan AKP’ye, “Kürt sorununda akan kanı bitirmek için yakınlık” hesabı, “Kürt’le savaşı bitir, ‘tek’leşip emekçiyi tekmelemene de, Suriye’yi ‘Patriot’la yedeklemene de ses etmeyiz” noktasına varmaz mı? Vardığına, insanlık Irak’ta tanık. Hem de “Özerklik yolunda, Irak kanda boğula” türüyle. Öldürülen Iraklı 2 milyon. Bunun 2 bini, hedef seçilerek tek tek öldürülmüş aydın, sanatçı, yazar, bilim adamı. Aynı kanlı senaryo bütün Arap âleminde sergilendi. En kanlı biçimiyle şimdi Suriye’de sergileniyor. Bütün bu senaryolarda AKP rol almadı mı? Suriye’de sahnede değil mi? “Silahlar sussun, savaş bitsin!” demek iyi de, sistemin silah ve savaş tutkusu Kürt sorunuyla sınırlı değil. RTE, “tek”leşme avında, oltasına şimdi de yem diye, “Yeter ki savaş bitsin zehir içerim” sözünü taktı. Olta ucundaki yemin albenisine kananı ise, yazık ki iyi niyet kurtarmaya yetmiyor!
Umudun hasadı için çırpınmak soylu bir çaba, ama ekilen kin değil de gerçekten umut ise!
Kürt Atasözü:
“Qantır nazê xwê şin nayê (Katır doğurmaz, tuz yeşermez)”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Dinciliğin ve kinciliğin ekimi ve hasadı hakkında örnekler sıralamaya gerek bile yok. Herhangi bir güne “Neler olmuş?” diye şöyle bir göz atmak yeter. Gelinen noktaya bak: Camide düğünü, Diyanet “İçki içilmediği ve kadınla dans edilmediği sürece caizdir” diye onayladı. İlahiyatçı Prof. “Muhitlerdeki diğer sosyal etkinlikler için de cami düşünülmeli” diye pekiştirdi. Camide sünnet, “İlk kez Pamukova’da yapıldı!” Camide veli toplantısını Niğde Milli Eğitim Müdürlüğü gerçekleştirdi! Camide “Dünyevi konularda konuşmalı toplantı sorunu” çözüldü. Derken, “Camide 180 vakit namaz kılan çocuğa tablet bilgisayar” yani “Namaza promosyon” dönemi başladı. Ülke ve dünyadaki gelişmeleri sormak için basın, “Devlet Büyükleri”ni, cami çıkışında bekliyor. Bunun bir adım ilerisi “grup toplantıları”nın cami içine taşınmasıdır!
Canlı canlı derisi yüzülmüş ceylan gibi, nükleer santral mezarlığı haline getirilmiş ormanlardan, hücreleri ülkenin en değerli evlatlarıyla doldurulmuş zindanlara kadar “kincilik” de, bu yarışta “dincilik”ten geri değil. Zulüm, kan, katliam tutuklama, baskın olmadığı gün var mı? İktidar, aydınlık, bilimsel, uygar, eşitlikçi olan her şeye karşı kanlı, karanlık bir intikam hırsıyla dolu. Aydınlığı, uygarlığı, çağdaşlığı, adaleti, farklı kültür ve inançlara özgürlüğü, halklar arasında barış ve kardeşliği bunlar mı temsil edecek? Onu benim külahıma anlatsalar, o bile güler! Kendi ülkesinin emekçi halkına, doğasına, gençliğine, çağdaş hukukçusuna, bilim adamına, kültür dokusuna, Alevisine, Süryanisine bunca acımasız ve kin dolu olanlar birden bire “barış kardeşlik ve özgürlük temsilcisi” oldular! Sanki Uludere’de katliam yapan da örten de onlar değil! Şam’daki katliam silahları sanki Ay’dan geldi!
Şimdi, iktidar katında olsun, iktidar kürekçisi liberal kesimde olsun dillendirilen bu: “Barış için yakalanmış tarihi fırsat kaçırılmamalı. Herkes buna hizmet etmeli!” Yani ne yapacağız? Çok açık, istenen şu: “AKP ne yaparsa yapsın, asla karşı çıkmayın, en azından susun!” Yani faşizm istediğini yapacak, antifaşist susacak! Ülkenin en değerli hukukçuları zindana tıkılacak, sendikalar basılacak, ilerici, devrimci parti ve kurumlara saldırılacak, gençler coplanacak, gazlanacak, CIA’nın bütün kirli savaş hesapları ve kiralık katilleri ülkemizi üs tutacak ama biz susacağız! Ötesi, “Kürt sorununun bitmesi konusunda doğmuş bu tarihi fırsat”ın kaçmaması için AKP’ye yakın duracağız!
ABD’ye savaş taşeronluğu yapan AKP’ye, “Kürt sorununda akan kanı bitirmek için yakınlık” hesabı, “Kürt’le savaşı bitir, ‘tek’leşip emekçiyi tekmelemene de, Suriye’yi ‘Patriot’la yedeklemene de ses etmeyiz” noktasına varmaz mı? Vardığına, insanlık Irak’ta tanık. Hem de “Özerklik yolunda, Irak kanda boğula” türüyle. Öldürülen Iraklı 2 milyon. Bunun 2 bini, hedef seçilerek tek tek öldürülmüş aydın, sanatçı, yazar, bilim adamı. Aynı kanlı senaryo bütün Arap âleminde sergilendi. En kanlı biçimiyle şimdi Suriye’de sergileniyor. Bütün bu senaryolarda AKP rol almadı mı? Suriye’de sahnede değil mi? “Silahlar sussun, savaş bitsin!” demek iyi de, sistemin silah ve savaş tutkusu Kürt sorunuyla sınırlı değil. RTE, “tek”leşme avında, oltasına şimdi de yem diye, “Yeter ki savaş bitsin zehir içerim” sözünü taktı. Olta ucundaki yemin albenisine kananı ise, yazık ki iyi niyet kurtarmaya yetmiyor!
Umudun hasadı için çırpınmak soylu bir çaba, ama ekilen kin değil de gerçekten umut ise!
Kürt Atasözü:
“Qantır nazê xwê şin nayê (Katır doğurmaz, tuz yeşermez)”
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder