Bazı arkadaşlar, dinci faşizm rotalı ‘Siyasi İslam’ın soldan devşirdiği liberallerle ilgili olarak ‘bir gün akılları başlarına gelecek, yanıldıklarını anlayacaklar’ umudunu yitirmiyor! Ruhu ve gövdesi onur ve omurgayla değil, AK badanayla ‘dik’ duran kişi, ‘yanıldığını anlama’ gibi bir duygu taşır mı? Yağmacı kapitalist sistemin soldan devşirdiği liberal asla ‘yanılmaz’! Bir kısmı eblehliği nedeniyle böyledir, bir kısmı ‘müzik kutusu’ niteliğiyle, bir kısmı ‘kariyerizmine köleliği’yle. Bukelemunun ortama göre renk değiştirmesi ‘yanılgı’nın değil, ‘uyum’un ifadesidir! ‘Sistem solcusu’nunki de böyle: siyasi ortama ‘uyum’ dönekliğin ‘doğal’ özelliğidir! Asıl yanılgı; liberalden ‘yanılmışım’ demesini beklemektir!
Bir dönem, ABD ve Batı için Türkiye’ye en uygun olan ‘Ilımlı İslam’dı. Bu saptamaya hemen uyum sağlayan liberalleri de ‘demokrasi sigortası muhalif aydınlar’ diye nitelediler. Geçenlerde Fatih Yaşlı da yazdı, şimdilerde Batı medyası bunları ‘kullanışlı ahmaklar’ diye tanımlamaya başladı. Batılı da yanılmazdır! Bir önce söylediğinin tam tersini de söylese, söze asla ‘yanılmışız’ diye başlamaz. Ona göre; ‘o zaman öyle söylemek gerekiyordu, şimdi böyle’!.. RTE’yi ‘dünya liderliği’ne çıkaranlar da onlar, ‘demokrasi dönerciliği’ne indiren de! ‘Neden çıkarmışız’ demez, ‘çıkarmak gerekliydi çıkardık; artık indirmek gerekli, indiriyoruz’ der. Soldan devşirme liberallerin, hangisi olduğu fark etmez, herhangi birinin son on yıldaki söz ve tahlillerine topluca bakın, onca virajı onca zikzakla nasıl aldıklarına şaşıp kalırsınız! Elindeki denge sopasıyla ipte yürüyen cambaz görse, ağzı açık kalır, mesleğinden vazgeçer!
“Dışı yeşil de olsa, karpuz gibi içi kırmızı” (yani: İslami yapı sadece kabuktaki renktir; özü demokrasiye dönük halk hareketidir) kehaneti (ki M. Belge’ye aittir) AKP’ye desteklerinin açıklamasıydı! ‘Ilımlı İslam’ ve ‘İleri Demokrasi’ maskesi altında ‘Dinci Faşizm’i yapılandıranlar ‘ganimeti paylaşım savaşı’nda karpuz gibi ikiye bölündü. Karpuz bölününce içinin hamlığı (yani ‘AK’lığı) görünür oldu. Ama bunun yandaş liberaller açısından bir anlamı yok. Karpuzla birlikte onlar da bölündü. Bir kısmı kabuğun yeşili, bir kısmı içinin ‘AK’lığında saf tuttu. Ve düdüklerini, yine (ve yeni) yönlerinin rüzgârıyla aynı hız ve ‘yanılmazlık’la üflemeye başladılar. Sözgelimi; Hocaefendi safında ötenlere göre Paris’teki katliamı MİT yaptı, RTE safında ötenlere göre Hocaefendi! Peki Hrant’ı kim katletti? Katillerin arkasında saf tutan kim?
Tamam, insan bunu da anlar; yani ‘yemlendiği kapıya bağlılık’ ve ‘efendinin bahçesinde nöbet tutmak’ o tür siyasetin gereği! Ama bunlarda minimum insan seviyesi taşımak diye bir kaygı da yok. Onur, ahlak hak getire! Mecliste, ülkenin değerli bir hukukçusuna iktidar vekillerinin linç girişiminde iktidar fedaisi küfürbaz vekilin tekmeyle saldırıp yaralamasına U. Uras’ın ‘yorumu’na bak: “5 gün iş göremez raporu alacaksın ama ertesi gün yine iş görmeye başlayacaksın, bravo valla... ‘kabul edilemez bir saldırı’ ifadesini anlamak için çok zeka gerekmiyor, ama memlekette doğarken hemşirenin elinden düşen epeyi insan var”… Böyle zırvalayan Uras’ın özgeçmişinde ‘bir dönem, sol bir harekettin lideri’ yazmasa, onun ‘solculuğuna’ kim inanır? Seviye konusunda Z. Aslan ve Ş. Tayyar’dan ne farkı kalmış? Bazı arkadaşlar, her gelişme sonrası, ‘artık bu durumda yanıldıklarını anlarlar’ beklentisinden bıkmadılar. ‘Godot’u beklemek’ soldan devşirme liberalin ‘yanılmışım’ demesini beklemekten daha gerçekçidir! Halk ayaklanıp devrim yapsa; hiç kuşkunuz olmasın, bunlar, ‘bak bizim AKP desteğimiz sayesinde devrim oldu’ diyecektir! Hele ki, ‘biz komünistler ve sosyalistler’ diye ekranlarda öten ‘sol maskeli’ liberaller!
Bunlardan biri, geçenlerde RTE’den kasıtla, “Ama tabii ki inkâr edilemez, çok büyük ve cesur adımlara imza attı. Fakat, Kürt sorununu çözüm arayışı hariç, özellikle 12 Eylül 2010 Referandumu’ndan sonra izlenen güzergâh demokrasi kriterleri açısından artık asla onaylanamaz raddeye vardı” diye yazdı. Bir diğeri, “Mesele ne Cemaat ne de yolsuzluklar veya hükümet; mesele bu gerginliğin sonunda iyi kötü yıllardır inşa ettiğimiz kadarıyla bile demokrasi ve hukuk devleti rejiminin elimizden kayıp gitmesi ihtimali” diyor. Bunlar da liberal eblehlerin ‘Prof’ları! Yorumlardaki, ‘derin, yanılmaz’ tahlil gücüne bak! Kim oldukları önemli değil, on yıldır tümünün yaptığı iş aynı: halka, ‘kasabın bıçağını yalamanın, celladına aşık olmanın fazileti’ni anlatıyorlar. ‘Yanılmazlık’ saplantıları histeri üstü, onur seviyeleri sıfır altı!
********
CHE: “Bir insanın yaşayıp yaşamadığını atan nabzından değil, onurlu duruşundan anlarsınız”
Bir dönem, ABD ve Batı için Türkiye’ye en uygun olan ‘Ilımlı İslam’dı. Bu saptamaya hemen uyum sağlayan liberalleri de ‘demokrasi sigortası muhalif aydınlar’ diye nitelediler. Geçenlerde Fatih Yaşlı da yazdı, şimdilerde Batı medyası bunları ‘kullanışlı ahmaklar’ diye tanımlamaya başladı. Batılı da yanılmazdır! Bir önce söylediğinin tam tersini de söylese, söze asla ‘yanılmışız’ diye başlamaz. Ona göre; ‘o zaman öyle söylemek gerekiyordu, şimdi böyle’!.. RTE’yi ‘dünya liderliği’ne çıkaranlar da onlar, ‘demokrasi dönerciliği’ne indiren de! ‘Neden çıkarmışız’ demez, ‘çıkarmak gerekliydi çıkardık; artık indirmek gerekli, indiriyoruz’ der. Soldan devşirme liberallerin, hangisi olduğu fark etmez, herhangi birinin son on yıldaki söz ve tahlillerine topluca bakın, onca virajı onca zikzakla nasıl aldıklarına şaşıp kalırsınız! Elindeki denge sopasıyla ipte yürüyen cambaz görse, ağzı açık kalır, mesleğinden vazgeçer!
“Dışı yeşil de olsa, karpuz gibi içi kırmızı” (yani: İslami yapı sadece kabuktaki renktir; özü demokrasiye dönük halk hareketidir) kehaneti (ki M. Belge’ye aittir) AKP’ye desteklerinin açıklamasıydı! ‘Ilımlı İslam’ ve ‘İleri Demokrasi’ maskesi altında ‘Dinci Faşizm’i yapılandıranlar ‘ganimeti paylaşım savaşı’nda karpuz gibi ikiye bölündü. Karpuz bölününce içinin hamlığı (yani ‘AK’lığı) görünür oldu. Ama bunun yandaş liberaller açısından bir anlamı yok. Karpuzla birlikte onlar da bölündü. Bir kısmı kabuğun yeşili, bir kısmı içinin ‘AK’lığında saf tuttu. Ve düdüklerini, yine (ve yeni) yönlerinin rüzgârıyla aynı hız ve ‘yanılmazlık’la üflemeye başladılar. Sözgelimi; Hocaefendi safında ötenlere göre Paris’teki katliamı MİT yaptı, RTE safında ötenlere göre Hocaefendi! Peki Hrant’ı kim katletti? Katillerin arkasında saf tutan kim?
Tamam, insan bunu da anlar; yani ‘yemlendiği kapıya bağlılık’ ve ‘efendinin bahçesinde nöbet tutmak’ o tür siyasetin gereği! Ama bunlarda minimum insan seviyesi taşımak diye bir kaygı da yok. Onur, ahlak hak getire! Mecliste, ülkenin değerli bir hukukçusuna iktidar vekillerinin linç girişiminde iktidar fedaisi küfürbaz vekilin tekmeyle saldırıp yaralamasına U. Uras’ın ‘yorumu’na bak: “5 gün iş göremez raporu alacaksın ama ertesi gün yine iş görmeye başlayacaksın, bravo valla... ‘kabul edilemez bir saldırı’ ifadesini anlamak için çok zeka gerekmiyor, ama memlekette doğarken hemşirenin elinden düşen epeyi insan var”… Böyle zırvalayan Uras’ın özgeçmişinde ‘bir dönem, sol bir harekettin lideri’ yazmasa, onun ‘solculuğuna’ kim inanır? Seviye konusunda Z. Aslan ve Ş. Tayyar’dan ne farkı kalmış? Bazı arkadaşlar, her gelişme sonrası, ‘artık bu durumda yanıldıklarını anlarlar’ beklentisinden bıkmadılar. ‘Godot’u beklemek’ soldan devşirme liberalin ‘yanılmışım’ demesini beklemekten daha gerçekçidir! Halk ayaklanıp devrim yapsa; hiç kuşkunuz olmasın, bunlar, ‘bak bizim AKP desteğimiz sayesinde devrim oldu’ diyecektir! Hele ki, ‘biz komünistler ve sosyalistler’ diye ekranlarda öten ‘sol maskeli’ liberaller!
Bunlardan biri, geçenlerde RTE’den kasıtla, “Ama tabii ki inkâr edilemez, çok büyük ve cesur adımlara imza attı. Fakat, Kürt sorununu çözüm arayışı hariç, özellikle 12 Eylül 2010 Referandumu’ndan sonra izlenen güzergâh demokrasi kriterleri açısından artık asla onaylanamaz raddeye vardı” diye yazdı. Bir diğeri, “Mesele ne Cemaat ne de yolsuzluklar veya hükümet; mesele bu gerginliğin sonunda iyi kötü yıllardır inşa ettiğimiz kadarıyla bile demokrasi ve hukuk devleti rejiminin elimizden kayıp gitmesi ihtimali” diyor. Bunlar da liberal eblehlerin ‘Prof’ları! Yorumlardaki, ‘derin, yanılmaz’ tahlil gücüne bak! Kim oldukları önemli değil, on yıldır tümünün yaptığı iş aynı: halka, ‘kasabın bıçağını yalamanın, celladına aşık olmanın fazileti’ni anlatıyorlar. ‘Yanılmazlık’ saplantıları histeri üstü, onur seviyeleri sıfır altı!
********
CHE: “Bir insanın yaşayıp yaşamadığını atan nabzından değil, onurlu duruşundan anlarsınız”