Canlılar aleminde aptallığa en elverişli (hatta en aptal) olan hangisi, diye sorsanız; ‘akla sahip iki ayaklısı’ diye yanıtlarım. Yani; akıl sahibi olmak, aptal olmayı engellemiyor! İşte insan; hem akıl sahibi hem de hiçbir canlı onunla aptallık yarışına çıkamaz! Demek ki; akıl sadece bilimin, aydınlanmanın, evrimin değil; aptallığın, ihanetin, teslimiyetin, yobazlığın da kaynağı.
Canlılar aleminde en sevmediğim (hatta nefret ettiğim) yaratıklar da ‘akla sahip iki ayaklı’ türe dahil. Başka deyişle; belli insanlardan nefret ettiğim kadar hiçbir canlıdan nefret etmiyorum. Hem kendi türünün, yani insanlığın; hem doğa ve hayat düşmanı sadece ‘akla sahip iki ayaklı’lar içinde. İhanette, nankörlükte, saldırganlıkta, doymazlıkta, acımasızlıkta hangi türün unsurları ‘akla sahip iki ayaklı’ türün unsurlarıyla yarışabilir? Kurbanını besleyip süsleyen tek canlı odur. Günah ile sevap sadece onda maya tutmuştur. Hayatı; bilinenlerle değil, bilinmeyenlerle açıklayacak (açıkladığını sanacak) kadar eblehtir. Üstelik, bu akıl dışılıkta güven kaynağı da ‘aklı’dır! Sözgelimi: yağmaya, soyguna, hırsızlığa, sahtekârlığa ilişkin ortada apaçık duran belgelere değil de, bu işleri yapanın “Rabbim verdi” üfürüğüne, canlılar aleminde sadece o inanır! Şimdi bu tür canlılar ebleh, salak, aptal değil de, nedir? Hem kapkara örtünür, hem gözleri fıldır fıldır aynadadır! Hem namazında, hem hırsız; hem bilgiç, hem budala!
İnanca karşı olduğum sanılmasın. Tam tersi: şahsen suyu, toprağı, havayı varlık ve yaşama nedenim bilir, tapınırım. Herkesin inancı kendinde kalsa, bütün inançlara saygı duyayım. Yani, inancı ne olursa olsun; yeter ki, bana ve topluma bulaştırmasın! Bana bulaştırırsa da, dövüşür özgürlüğü savunurum; topluma bulaştırırsa da! İnanan kişi, inancını ona buna, hele ki topluma bulaştırmadan kendi kalbinde dolaştırsın, saygı duyayım. Hatta istediğini söylesin, konuşma özgürlüğünü savunurum. ‘Haşemayla denize girmeyen kadının cehennemlik olduğuna’ inanıyorsa, dillendirsin. Fakat: Bana ve topluma yellendirmeye, yönlendirmeye kalkışmadan. Kendini cennetin erketesi sanabilir ama bana ve topluma ‘öbür dünya emlakçılığı’ taslarsa, o zaman benim de onu sorgulama hakkım var. Sözgelimi, “Seks skandalları, cinsel taciz, sahtekârlık ve ahlâksızlıktan yargılanıp mahkûm olmuş bir Katolik’in, koyu Sünni bir çifte nikah şahidi olması ve türbanlı gelinin elini öpmesi caiz midir” diye sorarım! Mahalle imamına sordum; “Zinhar” dedi; şahidi Berlusconi olan Bilal’e sorsak, acaba ne diyecek? Kalbi delik, yaralı, inleyerek ya da açlıktan ölmeye mahkûm doğan bebeğin; eğer ‘Tanrı Yazgısı’ysa, günahı ne ki, öyle doğar? Benzeri milyonla sorum var! Sorularımın evelenmeden, gevelenmeden yanıtlanmasını isterim.
İnsan inancını kalbinde taşımalı. Ana karnındaki bebeğe, kimin ne yiyip içtiğine, ayakkabı kutusuna, kızlı erkekli öğrenci evine, ihale rüşvetine, savaş dehşetine, çocuk gelin şehvetine, siyaset ve ticaretine bulaştırdın mı, sonuç ortada: İslam aleminde birbirini kesen kesene. Coğrafyamız, tarihin en büyük, en kanlı çöküşünü ‘akla sahip iki ayaklı’ canlının ‘inancını ona buna dayatması’ nedeniyle yaşamıyor mu?
‘Akla sahip iki ayaklı’ canlının, her zaman yoğunlaştığı bir aptallık var. Kafasını vurup aptallığın birinde uyanınca, sanırsın ki aklı başına gelecek! Tam tersi, diğer aptallık başlıyor. Başka hiçbir canlıda bu yok. Gerçi sobayı koklayacak denli aptalını görmedim ama diyelim ki bir köpek gitti sobayı koklayıp burnunu yaktı; öldüresiye dövsen, o köpek o sobayı bir daha koklamaz! ‘Akla sahip iki ayaklı’ olana bak: ‘Öldükten sonra cennetin çayırlarına kavuşacağım’ diye yaşarken, ömür boyu burnu dön dur, aynı sobada yanar da yanar! Sobacı mı? O hep iktidarda! Katar ya da ABD; Suudi ya da ‘kafir’ ne fark eder?
En ürkek kuş olan İspinoz, İskete, Saka bile yuvasına yaklaşan yılana karşı cayırtıyı koparıp ölümüne diklenir. Kaçmaz, susmaz, teslim olmaz, ruhunu kirletmez! Karınca insana kafa tutar. Al eline, direnir. Ölene kadar. Doğada, canlılar aleminin hiçbir türünde teslimiyet yoktur. ‘Akla sahip iki ayaklısı’ hariç!
Şahsen doğaya tapınırcasına baygınım ama ‘insan’ dediler mi, ‘hangi insan’ diye sormadan edemem!
MARX: "Celladını kurtarıcısı olarak gören bir toplum, kasabın bıçağını yalayan aptal bir danaya benzer"
Canlılar aleminde en sevmediğim (hatta nefret ettiğim) yaratıklar da ‘akla sahip iki ayaklı’ türe dahil. Başka deyişle; belli insanlardan nefret ettiğim kadar hiçbir canlıdan nefret etmiyorum. Hem kendi türünün, yani insanlığın; hem doğa ve hayat düşmanı sadece ‘akla sahip iki ayaklı’lar içinde. İhanette, nankörlükte, saldırganlıkta, doymazlıkta, acımasızlıkta hangi türün unsurları ‘akla sahip iki ayaklı’ türün unsurlarıyla yarışabilir? Kurbanını besleyip süsleyen tek canlı odur. Günah ile sevap sadece onda maya tutmuştur. Hayatı; bilinenlerle değil, bilinmeyenlerle açıklayacak (açıkladığını sanacak) kadar eblehtir. Üstelik, bu akıl dışılıkta güven kaynağı da ‘aklı’dır! Sözgelimi: yağmaya, soyguna, hırsızlığa, sahtekârlığa ilişkin ortada apaçık duran belgelere değil de, bu işleri yapanın “Rabbim verdi” üfürüğüne, canlılar aleminde sadece o inanır! Şimdi bu tür canlılar ebleh, salak, aptal değil de, nedir? Hem kapkara örtünür, hem gözleri fıldır fıldır aynadadır! Hem namazında, hem hırsız; hem bilgiç, hem budala!
İnanca karşı olduğum sanılmasın. Tam tersi: şahsen suyu, toprağı, havayı varlık ve yaşama nedenim bilir, tapınırım. Herkesin inancı kendinde kalsa, bütün inançlara saygı duyayım. Yani, inancı ne olursa olsun; yeter ki, bana ve topluma bulaştırmasın! Bana bulaştırırsa da, dövüşür özgürlüğü savunurum; topluma bulaştırırsa da! İnanan kişi, inancını ona buna, hele ki topluma bulaştırmadan kendi kalbinde dolaştırsın, saygı duyayım. Hatta istediğini söylesin, konuşma özgürlüğünü savunurum. ‘Haşemayla denize girmeyen kadının cehennemlik olduğuna’ inanıyorsa, dillendirsin. Fakat: Bana ve topluma yellendirmeye, yönlendirmeye kalkışmadan. Kendini cennetin erketesi sanabilir ama bana ve topluma ‘öbür dünya emlakçılığı’ taslarsa, o zaman benim de onu sorgulama hakkım var. Sözgelimi, “Seks skandalları, cinsel taciz, sahtekârlık ve ahlâksızlıktan yargılanıp mahkûm olmuş bir Katolik’in, koyu Sünni bir çifte nikah şahidi olması ve türbanlı gelinin elini öpmesi caiz midir” diye sorarım! Mahalle imamına sordum; “Zinhar” dedi; şahidi Berlusconi olan Bilal’e sorsak, acaba ne diyecek? Kalbi delik, yaralı, inleyerek ya da açlıktan ölmeye mahkûm doğan bebeğin; eğer ‘Tanrı Yazgısı’ysa, günahı ne ki, öyle doğar? Benzeri milyonla sorum var! Sorularımın evelenmeden, gevelenmeden yanıtlanmasını isterim.
İnsan inancını kalbinde taşımalı. Ana karnındaki bebeğe, kimin ne yiyip içtiğine, ayakkabı kutusuna, kızlı erkekli öğrenci evine, ihale rüşvetine, savaş dehşetine, çocuk gelin şehvetine, siyaset ve ticaretine bulaştırdın mı, sonuç ortada: İslam aleminde birbirini kesen kesene. Coğrafyamız, tarihin en büyük, en kanlı çöküşünü ‘akla sahip iki ayaklı’ canlının ‘inancını ona buna dayatması’ nedeniyle yaşamıyor mu?
‘Akla sahip iki ayaklı’ canlının, her zaman yoğunlaştığı bir aptallık var. Kafasını vurup aptallığın birinde uyanınca, sanırsın ki aklı başına gelecek! Tam tersi, diğer aptallık başlıyor. Başka hiçbir canlıda bu yok. Gerçi sobayı koklayacak denli aptalını görmedim ama diyelim ki bir köpek gitti sobayı koklayıp burnunu yaktı; öldüresiye dövsen, o köpek o sobayı bir daha koklamaz! ‘Akla sahip iki ayaklı’ olana bak: ‘Öldükten sonra cennetin çayırlarına kavuşacağım’ diye yaşarken, ömür boyu burnu dön dur, aynı sobada yanar da yanar! Sobacı mı? O hep iktidarda! Katar ya da ABD; Suudi ya da ‘kafir’ ne fark eder?
En ürkek kuş olan İspinoz, İskete, Saka bile yuvasına yaklaşan yılana karşı cayırtıyı koparıp ölümüne diklenir. Kaçmaz, susmaz, teslim olmaz, ruhunu kirletmez! Karınca insana kafa tutar. Al eline, direnir. Ölene kadar. Doğada, canlılar aleminin hiçbir türünde teslimiyet yoktur. ‘Akla sahip iki ayaklısı’ hariç!
Şahsen doğaya tapınırcasına baygınım ama ‘insan’ dediler mi, ‘hangi insan’ diye sormadan edemem!
MARX: "Celladını kurtarıcısı olarak gören bir toplum, kasabın bıçağını yalayan aptal bir danaya benzer"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder