15 Aralık 2013 Pazar

Mülkümü sordular, ‘Yurdum’ dedim!


Mülkümü sordular, ‘Yurdum’ dedim!

Nihat Behram

nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
15 Aralık 2013, 11:15
İşin bu yanı okuru ilgilendirmiyor. Yani muhalif gazetecinin, yazarın karşı karşıya olduğu sorunlar. Bu sorunların da bin bir türü var. Maddi sorun, güvenlik sorunu, gelecek sorunu diye saymaya başla, uzar gider. Biri de hukuki sorunlar! Bir yazınız nedeniyle ikide bir, ya sorguya, ya mahkemeye çağrılırsınız ya da tazminat davasına hedef olursunuz. Adliye koridorları hayatınızın bir parçasıdır. İşinizin gücünüzün arasında, gidip Adliye koridorlarında sorgu ya da yargılanma sıranızı beklemeniz gerekir. Tutuklanma olasılığı içinizde yalanır. Orada okurunuz yok. Avukatınız ve bir - iki dostunuz dışında yalnızsınız.

Ben yazarlık ömrümün bir parçası olarak bu koridorlara alışkınım. 12 Mart 1971 öncesi çıkardığımız ‘Halkın Dostları’ adlı sanat ve kültür dergisinin sorumlusuydum. 12 Mart’ta yasaklandı, tutuklandım. İlk şiir kitabım ‘Hayatımız Üstüne Şiirler’ 20’li yaşlarımda 1972’de yayınlandı. Denizlerin idam edildiği dönemdi. Yasaklandı. Bir tutuklanma kararı da o getirdi. Babam, Saatli Maarif Takvimi’nin o günlere ilişkin yaprağına not düşüp saklamış: ‘Mahkeme yeri: Kadıköy Selimiye Sıkıyönetim Mahkemesi / Dinleyiciler: Anne- Baba Behramoğulları / Avukat: Namık Kemal Behramoğlu, tutuklunun kardeşi’…

‘1974 Genel Affı’ndan sonra çalıştığım Vatan Gazetesi’nde ne yazdıysam dava açıldı. “Darağacında Üç Fidan, Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit, Sol Kendini Anlatıyor” gibi kitaplarım yasaklandı. Adliye koridorlarında geçmeyen günüm yoktu. O dönemde yayınlanan ‘Dövüşe Dövüşe Yürünecek’ ve ‘Hayatı Tutuşturan Acılar’ adlı şiir kitaplarım da yasaklandı. Yılmaz Güney’le çıkardığımız ‘Güney’ 1978/79 ‘Ecevit Sıkıyönetimi’nce kapatıldı. Birçok dava açıldı. Yılmaz’la ortak imzalı bir yazımızın kaderine yedi buçuk sene düştü! 80’de zaten 12 Eylül Faşizmi’nin kanlı karanlığı ülkenin üstüne çöktü.

Açılan ilk davadan bu güne yarım asır geçti. Birkaç gün önce, ‘soL’ Editörü bir ‘vızıltı’mın, dava konusu olduğunu bildirdi. ‘soL’da ‘Vızzz Gelir’ başlığıyla, birkaç satırlık iğneli yorumlar yazıyorum. Bunlardan birinde geçen “Yolsuzluk şampiyonu Gökçek’in yol yapma bahanesiyle ODTÜ Ormanı’na yönelik hayat düşmanı saldırısı” cümlesi için, Gökçek bana ve gazeteye 10 bin liralık tazminat davası açmış. Avukatı, bir cümle için yazdığı 4 sayfalık suçlamasında “Müvekkilimin, ‘yolsuzluk’ yaptığı şeklinde hakaret ve iftira içerikli asılsız ve çirkin ifadelere haberde yer verilmiştir. Müvekkilim işlerini yasalar çerçevesinde ve hukuka uygun olarak gerçekleştirmektedir. Müvekkilim yasal çerçevede Ankara Belediye Başkanlığı yarışına aday olan dört dönem üst üste alnının akıyla görev yapmış bir Belediye Başkanıdır” diyor. Sürmekte olan bir davadır, yorum yapma hakkımız yok. Bekleyeceğiz. Bu arada ‘soL’un avukatı arkadaşım ‘bu davalarda mahkemeye bildirme zorunluluğu’ nedeniyle ‘mal varlığımı’ sordu. ‘Evim, arabam olup olmadığını; maaşımı, kirada isem ne kadar ödediğimi’ falan. 12 Eylül, Kenan Evren Dönemi’nde ‘vatandaşlıktan atıldığım’ günlerdeki bir olayı anımsadım. Karar Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girdiği günlerde, “Vatandaşlıktan çıkarılan kişinin mülküne hazinece el konulur” diyen yasa gereğince, bana ‘mülkümün dökümü’ sorulmuştu! O gece, sürgünde olduğum Paris’in bir kenar semtinde kaldığım küçücük odada, sabaha kadar ‘mal varlığımın dökümü’nü yaptım: “779 bin kilometrekareden oluşan, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Toros Sıradağları ve Akdeniz, batısında Ege Denizi olan” diye başlayıp, adlarını bir bir sayarak, “Dünyanın bu en güzel gölleri, ovaları ve nehirlerini içeren, kültürler beşiği  Anadolu’nun Yunus, Dadaloğlu, Karacaoğlan gibi atalarım ve dedelerimden bu yana mirasçılarındanım. Eşsiz değer ve güzellikteki mülk, emperyalizm ve güdümündeki faşizmin gaspı altındadır; bu gaspa karşı mücadele içindeyim... bilgilerinize!”  diye yazıp muhataplarına fakslamıştım.

Evet, yüreğimin kalemdeki yankısına açılan ilk davadan bu güne, yıllarında davaların birbiriyle yarıştığı yarım asır geçti; hâlâ aynı duyguyla soluyor olmaktan hem acı duyarım, hem onur.

------------------------------------------------------------

DörtlükDüşmanın elindeki hançere adımı kazımışlar
Sordum, dediler ki yalın yürek dalaşıp şarkılar aranmışım
Sordular, dedim ki, düşmanlarım halkın da düşmanlarıdır
Bense uslanmaz aşkların yangınıyım o kadar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder