6 Şubat 2013 Çarşamba

Halk düşmanlığı: “Kültür Operasyonları”


Halk düşmanlığı: “Kültür Operasyonları”

06 Şubat 2013, 14:15
Halk düşmanlığı: “Kültür Operasyonları”
Geleneksel halk kültürü olsun, çağdaş kültür sanat kurumları olsun, fark etmiyor, insana bilinç ve aydınlık taşıyan, ilerici, devrimci,  bütün değerler saldırının hedefi. Operasyonun biri bitiyor, kesintisiz diğeri başlıyor. Dört koldan saldırı halindeler. Bir ucunda yüzyıllar öncesinden halkın ataları Yunus, Kaygusuz; bir ucunda günümüzün aydınlık kültür kurumları, Akün ve Şinasi Sahneleri, Letafet Apartmanı. Yakılan, yıkılan değerler öz itibariyle birbiriyle bağıntılı. Saldırılar da kendi içinde bütünlüklü. Yobazlıkta, gericilikte aynı özün parçaları.

Çağdaş kültürümüzün “Çağdaş Sahne” gibi çok önemli mekanları hakkında yıkma kararları alınırken, Bakan sıfatlı kişi, medya konvoyuyla Said-i Nursi’nin Barla’da kaldığı evi “ziyaret” edip, oranın “Kültür Evi’ne dönüştürüleceğini” söylüyor. Başbakan’ın operaya, baleye verip veriştirdiği gün, devlet yetkilisi “muhafazakâr sanat” konusunu tartışmaya açıyor. Bütün bunlar hesaplı bir operasyonun parçalarıdır.

“Kentsel Dönüşüm”ü, medyada cafcaflı görüntülerle sunduklarına bakmayın, o öyle bir “dönüşüm” ki, “kültürel yıkımı” da içeriyor. Türbelere, tekkelere dokunma yok! Heykele, tiyatroya var. İktidar “Kentsel Dönüşüm”le, “kendine karşı olanı yıkıp kendine uygun olanı inşa” etmeyi, yani “kültürel dönüşümü” planlıyor.  “Yoğurt”un “Danone” olmasıyla başlayan “yenilenme” şimdi tarihi binaların, bilim kültür yuvalarının yıkılıp AVM olmalarına dayandı. Çekirge istilası gibi. Kültür kurumları, eğitim, hukuk, spor, doğa, nehirler, orman, dağlar... istila edilmedik yer kalmadı.

KÜLTÜR SANAT-SEN, MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ,TOBAV, DETİS, TOMEB, IŞIK-DER, TAKSAV,  ANKARA SANAT TİYATROSU, TİYATRO PEMBE KURBAĞA ve birçok kültür, sanat kuruluşunun yayınladığı bildiride, “Şehirlerin kültür ve sanat mekânları son dönemde yıkımla ve kapatılmayla anılıyor. Geçtiğimiz günlerde bunlara bir yenisi daha eklendi. Şinasi ve Akün Sahneleri. Bu sahneler her yıl 300’ü aşan oyunu ortalama 2 milyon seyirciyle buluşturmaktadır. Teknik donanımları dünya standartlarında olan bu sahneler birçok ulusal festivale ev sahipliği yapmaktadır. Ankara’nın göbeğinde yer alan bu sahneler şimdi perdelerinin kapanmasıyla yüz yüze. Mülk sahibi Emek İnşaat binaların ihale yoluyla satılacağını duyurdu. Emek İnşaat bazı kişiler veya şirketler kârlarına kâr katsın diye değil, devlet tarafından halk yararına yatırımların arttırılması amacıyla kurulmuş bir işletme. Şimdi halkın vergileriyle kurulmuş bu işletme halkın malını satacak!” diyor. Ülkemizin en değerli sanatçıları, aydınları sesleri duyulsun diye çırpınıyorlar! Yetkililerse sağır! “Duydum” rolü yapan kuklası gittikten sonra, Kültür Bakanlığı’na da gelip sahisi oturdu! Bekle ki duysun! Bunca aydının sesini duymazdan gelenlerin “İktidar” ve “güç sahibi” olma dışında ne özellikleri var? İlerici, devrimci, demokrat, aydınlık yuvası kültür, kişi ve kurumlara bu yapılanların Hitler döneminde yapılanlardan farkı ne?

Dün, tiyatronun kalbi iki mekânın, Şinasi ve Akün’ün satış ihaleleri yapıldı. Bugün de Modern Türk Tiyatrosu’nun kuruluşundaki en önemli mekânlardan Letafet Apartmanı’nın satış ihalesi var. ABD taşeronu dinci kapitalizm, halkı esir aldı. Hesabı “para” ve “dua”nın kârına ayarlı. Kavganın özünde yatan da budur: Halkla halk düşmanlığının, aydınlıkla karanlığın çatışması. Bu gelişmelerin yağma ve talandan öte bir anlamı var: İleri ve aydınlanmanın simgesi olan her şeyi yakıp yıkmak istiyorlar.

Cumhurbaşkanı  Gül, “İç problemler bitti, kültür ve sanat hızla yükselişe geçti!” demiş. Alay eder gibi. Artık iyice eminim: kültür bunlar için bir kül türü, yani bir tür kül! “İç problemler”den kasıt “yakma, yıkma” işleri. Yükselen “toz ve kül” olduğuna göre “yükseliş”ten kasıt da, üfürme hazırlığıdır! Körükleri Hocaefendilerin nefesi! Sivas’ta olduğu gibi, onca ozanın, sanatçının yakıldığı; “Şinasi ve Akün Sahneleri”nde, “Özgürlük Anıtı”nda olduğu gibi heykelin, tiyatronun yıkıldığı bir toplumda, bu olanlara “Normal!” mi diyeceğiz? Yoksa: “Toplu ve güçlü diklenmenin vakti geldi!” mi?
__________________________________________
Nâzım Hikmet:
“Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder