Bardağın dolu yanı: Acaba ‘örtünme evrimi’ nasıl başladı, ‘incir yaprağı’yla mı?
Türban da “yetmez ama evet” konusu oldu! Balıkesir Müftü Yardımcısı, “tesettür başı değil, bütün bir bedeni örtmektir! Türban takmak yetmez, kadınlar iyice kapansın. Modaya dayalı tesettür kadının cazibesini kapatmıyor, aksine ön plana çıkarıyor” diye buyurdu! İşin endazesi iyice kaçtı. “İffet, edep, mahremiyet” üstüne verilen “fetva”lardan “inanç ortamı” toz duman! Kim neyi nasıl görüyor, anlamak da mümkün değil! Vaazlarda belirtilen “kadının tahrik unsurları”nı saymaya kalksan sonu gelmez! “Ana dizi” bile buna dahil! Altı yaşındaki çocuğun saçından, sokağa çıkan hamile kadına dek neler yok ki! Müzedeki bin yıllık mermer heykelden vitrindeki plastik mankene dek nerde kadın görüntüsü varsa izlediler, buzladılar, bezlediler, dahası balyozladılar. Bebeğe tecavüzle zina aynı kefeye konuldu! IŞİD bir fetvayla “kadınların ortalıkta sandalyeye oturması”nı yasakladı! Sandalye sözcüğü Arapçada “erkek” olduğu için! “Mahremiyeti örtme” çabası, morgda kadavralara don giydirme noktasına dayandı! Ne kadar çember sakal, o kadar fetva! Yani “inanç önderi”nin kim olduğu konusu da toz duman! Hükümet sözcüsünden şehir müftüsüne, bakanından mahalle imamına, “kedicik”lisinden “cüppeli”sine, “yavuz” vekilinden “havuz” yazarına, “Nurcu”sundan “Nusracı”sına, “takkeli”sinden “tekkeli”sine dek, konuşan konuşana! Anlamadım gitti: Şu “örtünme konusu” ne derin meseleymiş!
İnsan, ister istemez “işin kökü”nü merak ediyor! Ama başta medya ve internet, “bilgi kaynakları” da toz duman! “Edep ve örtünmenin kökeni” konusunundaki sonuçları sıralasan bin cilt tutar! “Havva Anamızın incir yaprağı”ndan günümüz “burka”sına dek, “örtünmenin tarihi”ni öğrenmeye ömür yetmez! İşin tuhafı, “Hz. Adem ve Hz. Havva dünyaya incir yaprağına sarılı mı indiler? Allah onlara kıyafet yapma ilmi vermemiş miydi? Hz. Havva, İslam tesettürü gibi mi giyiniyordu” türü soruların da, “Âdem ve Havva cennette saklı ve gizli otururlarken ayıpları açılarak yeryüzüne gelmiş oldukları gibi, Âdemoğullarından her biri de ana karnında ‘döl yatağı’ içinde saklı ve gizli olarak rızıklanıp dururken çırılçıplak yeryüzüne indiler. Sonra da ayıplarını örtecek veya giyinip kuşanıp süslenecek şekilde fakirce veya zengince iki çeşit elbise ile korunmaya ve örtünmeye imkân buldular” türü yanıtların da haddi hesabı yok! Kökenimiz hakkında “ulema” açıklaması ise Darwin’in “ruhuna el fatiha”: “A’raf suresi 189. ayette ‘sizi bir tek candan (Adem) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva) yaratan O’dur...’ denmekte. Bu nedenle insan nesli bir ana ve babadan olan çocuklar yolu ile çoğalmıştır. Ancak kardeş evliliği gibi yasak bir duruma bir defaya mahsus çok özel bir yaratılış süreci ile ve belli bir çocuk sayısı için müsaade edildi. Havva anamız her defasında bir kız ve bir oğlan olmak üzere ikiz çocuk doğuruyordu...” Gel de inan!
Tamam, bu konuda kaynak bol, ama bilgi mi yüklü, safsata mı, sorun orada. İlk başlarda “incir çekirdeği doldurmaz” konuların tahribatını gördükçe geriliyordum. Gelinen yerde “bardağın dolu yanı”yla avunmaya başladım! “Astarı yüzünden pahalı”ya geldi, ama sonunda dinciliğin ipliği de pazara çıktı, ne “mal”ın inandırıcılığı kaldı, ne “tezgâh”çı erketelerin! “İnanç tacirleri”nin ne menem hırsız, arsız, yalancı, rüşvetçi, sahtekâr, katil ruhlu olduğunu bir gram akıl ve vicdan sahibi herkes gördü. Artık çocuklar bile “örtün” diyene “saç edep yeri mi” diye soruyor, gençler “dinci”liği sorguluyor! Kadının tecavüze uğramasını “mini etek giymesi”ne bağlayan yobazın içi dışına vurdukça tosladı ki ne toslama! Dinci kafanın hükmü altında sadece bilimin, kültürün, eğitimin, doğanın değil, medyanın, hukukun, ordunun, polisin de ne hale geldiğini “sağır sultan’ duydu! İnancı “rüşvet saati”ne ayarlı, “bakaracı makaracı” bakanlar fosladı ki ne foslama! İktidarı ele geçirenlerin “talanı paylaşma” dalaşında “ahiretteki sırat köprüsü”nün dünyadaki “parelel”i esnedi ki ne esneme! Yalancının mumu söndü, kürekçi kendi kusmuğuna sindi, dinci yapılanma erketesi “gazeteci, akademisyen” sıfatlı zevzeklerin cakaları bozuldu, koflukları ortalığa saçıldı, tepetaklak döndüler! “Boko Haram”ıyla, “IŞİD”iyle ve onların hükümetlerdeki eşitiyle, dünya alem ve de insanlık tarihi, bir kez daha tanık oldu ki, dinci cehaletin varacağı yer caniliktir! “Bardağın dolu yanı” bu. Yazık ki o “doluluk” nice acıların sonucu! Cehaletin doğuracağı vahşeti görmesi için insanlığın illaki bunca bedel mi ödemesi gerekirdi? “Bedeli ağır oldu, ama sonunda yobazlığın ipliği de pazara çıktı diye avunmalı” desem de, lanet olsun, böyle avunmanın da canı cehenneme!